Yeni adresimiz
Ana Sayfa Yazarlar 26.01.2021 5814 Görüntüleme

14 ŞUBAT SEVGİLİLER GÜNÜ

reklam

14 ŞUBAT

SEVGİLİLER GÜNÜ

BÜYÜK AŞKLAR – MEKTUPLAR – ŞİİRLER – TÜRKÜLER

 

14 Şubat Sevgililer günü kutlaması; Kapitalizmin bir yutturmacasıdır diye düşünenler olsa da, kuruluşu taa Sümerlere kadar uzanır. Şubat – Mart ayları doğurganlığın başlangıcıdır. Kış uykusundan uyanan bitkiler, cemrelerin toprağa düşmesiyle birlikte doğa da, tüm gücüyle kendisini yenilemek için uyanmaya başlar.

**

Roma İmparatoru II.Claudius; evli erkeklerin askerlikte sorun çıkardığı için, evliliği yasaklasa da; Aziz Valentine, M.S. 14 Şubat 496 yılında Sevgililer Gününü ilan eder. Papaz Valentine, “Evlilik, tanrının en kutsal armağanıdır der”… Kendisi de gardiyanın kızına aşık olur. 14 Şubat’ta idama giderken, sevgilisine de bir aşk mektubu gönderir. İslamiyette ise; kız istemelerde söze; “Allah’ın emri, peygamberimizin kavli” ile başlanır. Görülüyor ki; aşk ve evlilik suç değil de, tanrının emri oluyor. Valentine’nin idamına tepki olarak, tüm çağdaş toplumlarda 14 Şubat Sevgililer Günü olarak kutlanmaya başlanır.  Roma’da ki “Trevi Aşk Çeşmesi” bu olaya tepki ve anısını yaşatmak için yapılmış olsa gerek sanırım.

**

14 Şubat sevgililer gününü yazarak, hem size 2021 yılını, umut, başarı dileklerimi sunmak, hem sevgilileri anmak,  hem de sizleri güzel ve sıcak hayallerle dolu günlere taşımak istedim. Günümüz insanları; paranın ve lüksün esiri oldular. Hele, teknoloji ve dijital dünyası; nesneleri sildi, süpürdü ve yok etti. Bizim kuşak 50-60-70 li yılların gençliği, eline geçen kağıt ve kalemle, haberleşmek için sevgilisine bir şeyler yazar, ya tanıdık biri ile iletir ya da postaya verirdi. Ona da “ucu yanık mektup” denirdi. Birden kesildi bu sevda kokan mektuplar ve kartlar. Hiçbir hasreti, sıcaklığı olamayan günümüz iletişimine, mesajlara, görüntülü telefon konuşmalarına yenik düştü, yani? “TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVARA” …

**

Anadolu; 200’e yakın uygarlığın gelip geçtiği topraklar ki, her yanı öykülerle en çok da aşk öyküleriyle doludur. Bedri Rahmi “Ne zaman bir köy türküsü duysam, şairliğimden utanırım” der. Zaten bunun ne demek olduğunu hissederiz; şiirler de, türkülerde, köy yollarında, çeşmelerde, dağ başında, Ferhat’ın dağı deldiği Amasya’da, Kız Kulesinde, Kız Kalesinde, Kaz Dağları öykülerinde ve bir uygarlığın yok olmasına sebep olan Truva Savaşında, Helen-Paris aşkı yüzünden… ve daha niceleri…

Hatta koca bir vilayetin, göbek adının acıklı öyküsü; kaleyi kuşatmaya gelen komutana, kale komutanının kızı aşık olur. Kız sevdiği komutana, dadısının aracılığı ile, kalenin anahtarını ve bir mektup gönderir. Kalenin kapısı açılır ve Türk ordusu içeri girer. Durumu öğrenen kızın babası komutan, kızını kalenin burcundan aşağı atar. Genç komutan, kızın burçtan aşağıya atıldığını ve parçalandığını gördüğünde; öyle bir feryat eder ki, yer gök inim inim inler: “Heyyy Allahsız – Kastin neydi Moni’ye”!…

İşte o feryattan da, koca bir şehrin ismi yaratılır. Günümüzde o şehir; Karadeniz’in Küre Dağlarının platosunda, önemli yeri olan “KASTAMONU”dur. Her şehrin, her eserin mutlaka bir öyküsü olduğu gibi…

            **

            Her aşk kutsaldır. Antik çağlardan günümüze kadar gelen, çoğunun ise halâ da konuşulan aşklar olduğunu görüyoruz, okuyoruz ve seyrediyoruz. Büyük aşkların mekânsal olarak bazıları, Babil’in Asma Bahçeleri, Tac Mahal… Mimar Sinan’ın gizli büyük aşkının eseri Üsküdar’daki Mihrimah Sultan Caminin iki minaresi arasından 22 Martta ay yükselirken, Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan Caminin minaresinin arkasından güneşin batışını denk getirerek, bin yılların doğa olayları ile, aşkını, sevdasını efsaneleştirmek ve ölümsüzleştirmek bu olsa gerek…

            **

            Havva’nın (Eva) cennetten kovulmasından başlayan mitolojik öykü, tek tanrılı Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlıkta; Havva’yı suçlu bulup, bütün kadınları da Havva’nın suçuna ortak etmişlerdir. Üç din kitabında da olmayan bu suçlama yüzünden; kiliseler, medreseler, tarikatlarca; kadınlar inim inim inlemiş, ikinci sınıf insan muamelesi yapılarak, köle, cariye ve halayık gözüyle bakılmıştır.

            **

            Helenizmin arkasından gelen Rönesans kadına sahip çıkmış ve de onurlandırmıştır. Tüm ünlü sanatkârlar eserlerinde, kilise ve şapellerin duvarlarında ve tavanlarında, kadının yaratıcılığı, doğurganlığını en güzel konumda betimlemişlerdir. En ünlü sanat yapıtlarının ilk iki sırasında, kadın resimleri vardır. Da Vinci’nin Mona Lisa’sı ve J.Vermeer’in İnci Küpeli Kız yapıtı. Hollanda’nın Monalisa’sı. Vermeer; rahibeler ve asilzadeler yerine; diğer ressamların aksine, alt tabakadan hizmetçi bir kızı seçmekle de; kadının aşağılanmasına başkaldırısını gösterir. Aydınlanmanın ilk adımlarını sanatkârlar atmıştır. Ben, sanat dünyasında, Vermeer’i ilk ve büyük devrimci olarak görürüm. Görülüyor ki, dincilerin aşağı kadını, sanatkârlar, şairler ve yazarlar tarafından baş tacı ediliyor.

            **

            Nazım Hikmet’in Piraye’ye yazmış olduğu, “Canımın içi Karıcığım” diye başlayan 772 sayfalık 584 adet mektubun içeriğinde, hasreti konu edinse de, duygu ve düşüncüleri de pekiştiren fikirlerle dolu edebi bir nitelik taşımaktadır. Ve Franz Kafka’nın; 235 sayfa “Milena’ya Mektuplar” . Kafka’nın sanki günlüğünü betimler. Nazım’ın ve Kafka’nın mektupları, aşk cümleleri olduğu kadar, aynı zamanda hayata tutunmalarının yazılı kanıtları yerine geçen edebi özelliğe sahiptirler.

            **

            Aşk ve aşk mektuplarından söz ettiğimizde Veysel’i anmadan nasıl geçeriz?

“Yeni haber aldım gül yüzlü yardan/ Gözetme yolları gel diye yazmış/ Sivrialan Köyünden bizim diyardan/ Dağlar mor menevşe gel diye yazmış.” Görülüyor ki; büyük ozan şiiri mektuplaştırır, mektubu da şiirleştirir. “Karadutum, çatalkaram, çingenem” şiirinin gözü yaşlı, Türk resim sanatının duayeni Bedri Rahmi, şiirde de en üst sıralarda yerini almıştır.

                    

                                KADIN VE KADIN HAKLARI

 

            11 Mayıs 2011 yılında, 40 civarında devletin İstanbul’da toplanıp, Kadın Hakları Beyannamesini imzalar. Sözleşme 1 Ağustos 2014 yılında yürürlüğe girer. Bu sözleşme, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesindeki; sorun ve sorumlulukları içerir. Kadınların, her koşulda her yerde, devlet gözetiminde ve korunmasında olacağına dair devlete yükümlülük verir. Bu sözleşmenin altında imzası olan devletimizin gözleri önünde; sadece 2020 yılında 394 kadın cinayeti işlenir. Çoklarının da faili bulunmaz, bazıları da iyi hallerinden dolayı serbest bırakılır. Yine ortaçağa dönüyoruz, Cumhuriyetin bize kazanımı olan medeni kanun, yasaları ve laikliği ciddiye almadığımız bu şekilde ortaya çıkıyor.

            **

            Din adamları; tarikat kurallarını öğretmek yerine; iyi ahlakı ve vicdanın önemini öğretmeleri; siyaset adamlarının ise demokrasi ve hukuk kurallarının uygulanması için çaba sarf etmelerini, insanların da vaaz ve vaatlere değil, devlet güvencesinde çağdaş, mutlu ve paylaşımcı yaşama ihtiyaçları var.

            **

            Aşk varsa; yaşam da var…Herkes, 14 Şubat’ı kapitalizmin bize dayatması olarak konuşa dursun; biz ahlaklı, vicdanlı insanlar olup, yazıda bir çok örneğini okuduğumuz büyük aşklar da ki gibi; hayatımızdaki kadınlara hak ettiği değeri her gün verelim…

 

 

 

 

reklam

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

İlginizi çekebilir

İNSAN EGOSU

İNSAN EGOSU

Özgün Haber Reklam Alanı
Özgün Haber Reklam Alanı
Tema Tasarım | AnatoliaWeb