NE BİR EKSİK NE BİR FAZLA
Bir gün önce şiddetli yağan yağmurun ardından endişeliydim. Ya bugün de yağmur yağarsa, diye…
İrili ufaklı damlacıklar birbirleriyle yarışırcasına düşerken sanki yere değil, içime yağıyordu yağmurlar. Doldum doldum da taştım yorgun gözlerimden… Üşüdü ellerim, ayaklarım; en çok da kalbim. Titreyen vücudumu, yeşil kenarlı, açık sarı zeminli, iki yapraklı yeşil dal üzerinde açmış pembe gül desenli – kim almıştı bana bunu acaba, benim almadığım kesin – yumuşak battaniyeme sardım. Buz kesen kalbimi duaya, duamı kalbime yatırdım. Ne zaman sustu dudaklarım da uyudum, bilmiyorum.
Amin, diyemeden edilen dualar kabul olur mu?
Sabahın ilk ışıkları odama vurduğunda çoktan uyanmıştım. Gözlerimden önce kulaklarımı açtım, dinledim. Kuşlar cıvıldıyor, bir motor çalışıyor, ardından biri daha… Her gün benden yemek isteyen hamile tekir kedi, penceremin siyah demir parmaklıklarına zorlukla tırmanıyor bugün. Düşecek diye endişe ederken bir uçak geçiyor gürültüyle… Kadın çocuğuna sesleniyor yüksek sesle, başka bir kadın halı çırpıyor sabahın köründe. Bir adam “Arabanı çek, kardeşim! İşe geç kaldım!” diye öfkeyle haykırıyor. Derin bir nefes alıp kulak kesiliyorum iyice… Korna sesleri, bir havlama, birkaç martının çığlıkları ekleniyor duyduklarımın üstüne…
Gece boyunca beynimi ve kalbimi yiyen, duymaya çekindiğim o ses yok. Yağmur yağmıyor. Yağmıyor mu gerçekten?
Emin olmak için gözlerimi açıyorum. Yataktan hızlıca kalktığım için başım dönüyor ama vazgeçmiyorum, bana on adım uzakta gibi görünen bir buçuk adımlık ötemdeki pencereye ilerliyorum. Büzgülü dökümlü tülün ardındaki kalın perdeyi araladığımda, güneşin sıcak ışıklarıyla tatlı, minik tekire karşılıyor beni. Gözlerim kamaşsa da hamile kediye kocaman gülümseyip yağmurun yağmayışını, o an uydurduğum bir şarkıyla kutluyorum.
Eylül ayı hep böyledir; insanın yarısı gülerken diğer yarısı hüzne bulanır. Gittikçe çoğalan hüzün dalgası neşeyi yutar. Havanın kasveti ruhun ışığını gölgeler. Dünyanın yükü de varsa omuzlarda, insan zorlanır her sonbaharda. Düşen sarı yapraklardan biri ben miyim yoksa, diye dalar gözleri uzaklara. Hatalarını düşünür bolca, kayıplarını, yalnızlıklarını…
Şükretmeli insan! Yıl bitti ve hiçbir şey yapamadım, duygusunu yaşatan bu ayda güneş, daima sırtımızı sıvazlar oysa…
Şimdi sessizce oturup yağmurları, rüzgârları, soğukları karşılamak için hazırlanalım. Benim için kuluçka ayıdır Eylül. Severim aslında yağmurları. Sadece, bazen ben de herkes gibiyim.
Ne bir eksik ne bir fazla…
Yorumlar
Yorumlar (Yorum Yapılmamış)
Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.