YA BABAM TRENİ KAÇIRIRSA!
Her yaz tatilinde trenle Eskişehir’e köye giderdik. Boğaziçi Ekspresi vardı o zamanlar. Haydarpaşa’dan biner Beylikova’da inerdik. Babam bizi trene yerleştirir sonra gazete almaya giderdi. Ben trenin camında babamı beklerdim. Çok korkardım babam treni kaçıracak diye.
Geçen gün Hasanpaşa’da Marmaray’a binmek için beklerken bir endişe
hissettim içimde.
Gideceğim yönü tekrar tekrar kontrol ettim.
Evet, her gün kullanmıyorum ama daha önce defalarca binmiştim.
Endişe edecek bir şey yoktu normalde.
Dedim hayırdır neden bu endişe?
Gittim yıllar önceye.
Haydarpaşa garına.
Belki 9-10 yaşlarındayım.
Her yaz tatilinde trenle Eskişehir’e köye giderdik.
Boğaziçi Ekspresi vardı o zamanlar.
Haydarpaşa’dan biner Beylikova’da inerdik.
Babam bizi trene yerleştirir sonra gazete almaya giderdi.
Ben trenin camında babamı beklerdim.
Çok korkardım babam treni kaçıracak diye.
Nasıl beklerdim onu heyecanla?
Ne zaman babamın karşıdan geldiğini görürdüm ancak o zaman içim rahatlardı.
Bugün 46 yaşımdayım, anladım ki tren bana bu anları hatırlatıyor ve endişeleniyorum.
Babam dönüşsüz trenlere binip çoktan gitmiş olmasına rağmen korkuyorum, babam trene yetişemezse diye.
Kim korkuyor?
O çocuk.
E babam öldü.
Olsun.
Babamın gitmiş olması bir şey ifade etmiyor benim için.
Ben bugün trene binerken hala, farkında olmadan korkuyorum babam geç kalacak diye.
Farkında olmadığım için de sebebini bilmediğim bir endişe ve korku hissediyorum içimde.
İnsan denen varlık ne garip değil mi?
Bugün anladım ki orada bir parçam kalmış benim.
Korkuyla babasını trende bekleyen bir parçam.
Onsuz eksiğim ben.
Ne yapalım?
Orada mı kalsın?
Yok, haydi trenden inmeden gidip alalım onu.
Kapattım gözlerimi gittim o ana.
Yepyeni bir sahne çizdim, oynattım.
Babam gazeteyi falan bırakıp koştu geldi yanıma.
Sarıldı bana, belki hiç yaşamadığımız gibi.
Kollarımı doladım babama bırakmadım bir süre.
Şöyle konuştuk sonra:
-Geldim kızım!
-Sen gelmeden tren kalkar diye çok korktum baba. Ne yapardım sonra?
-Buradayım bak!
-Bir daha gitme olur mu?
-Tamam. Bundan sonra trene binmeden alalım gazeteyi olur mu?
-Çok iyi olur.
Yaa!
Gördünüz mü ne izlerimiz, ne parçalarımız var geçmişimizde.
Onları orada bırakamayız kızgın, kırgın, öfkeli, boynu bükük, üzgün, çaresiz, mutsuz.
Evet, ben büyüdüm belki ama o duyguyu taşıyan çocuğu da her an yanımda taşıyorum.
Onun yaşadığı şeyleri, bugün yaşadığımda kocaman olmama rağmen aynı duyguları hissediyorum,
bilmeden.
Ne yapmalıyım?
Geçmişimin karanlık kalmış bütün sokaklarında gezmeliyim.
Kendimi gezmeliyim.
Kendimi ziyaret etmeliyim.
Halimi hatırımı sormalıyım.
Nasılım iyi miyim?
Değilsem hayırdır neler oldu?
Hangi duyguyla hangi parçamı nerede bıraktım?
Kendimi toplamalıyım parça parça.
Ne zamana kadar?
Tam ve tamam olana kadar.
Neyse Bakırköy’de indim vesselam.
Trenden inince müzik karşıladı beni.
Baktım genç bir çocuk gitar çalıyor.
Bıraktım elimde olanları ona.
Sonra kendi kendime konuşa konuşa çıktım merdivenlerden.
Dedim:
“Teşekkür ederim genç sana.
Günümü güzelleştirdin.”
Düşündüm sonra,
Hayat ne güzelsin!
Ne güzel yaşamak!
Sen ne ara böyle güzel oldun?
Yorumlar
Yorumlar (Yorum Yapılmamış)
Benzer Yazılar
-
Beykoz’da Zaman Daralıyor, KÖSELER’i Bu kez Zaman Aşımı da Kurtarmayabilir!
-
BENCE ÖLDÜM
-
Kumruların Aşkı
-
KARMA-ŞA
-
MİSAFİRSİN BU DÜNYADA
-
BİZ İYİ İNSANLARDIK!
-
NE BİR EKSİK NE BİR FAZLA
-
Murat Aydın, KÖSELER’den Daha Çok Beykozlu
-
HERKES GİBİ GÖMÜN BENİ!
-
HAYATA DÖN
-
Kim Daha Çok Yalan Söyler? Kadın mı Erkek mi?
-
KÖSELER’in 100 Gün Değerlendirmesi