HAYAT LUNAPARKI KORKU TÜNELİ
Her taraf ışıl ışıl! Hayatımda bu kadar renkli, bu kadar hareketli ve kalabalık bir yeri ilk kez görüyordum. Kapının önünde bir süredir beklerken, yükselen çığlıklardan ürktüğümü hatırlıyorum. Hemen peşindense kahkahalar duyulurken, bir elim ablamın elinde, diğer elim annemin eteğindeydi. Annemin bir eli bizim üzerimizde, bir eliyse doğmasını beklediğimiz kardeşimizi taşıyan göbeğindeydi. Babam kapıdaki amcayla konuşmasını bitirdi; elini annemin omzuna attı ve içeri girdik.
Pespembe bir pamuk şeker aldı bize babam. Yeşil bir arabanın arkasından, kafasındaki komik kukuletasıyla, kocaman gülümsedi adam:
“Alın bakalım melek kızlar! İkinize bir tane pembe pamuk!” diyerek uzattı ablama.
Şaşırdım, ağlamaklı haykırdım:
“Hani bana?”
Büyük bir ciddiyetle, hafif bir tebessümle eğildi, dedi ki:
“Kardeşlik, eldekini paylaşmaktır, çocuk!”
Ablamla birbirimize baktık. Pamuğun ucundaki uzun tahta sopaya uzandım ben de, pembeye boyandık, ikimiz de… Şekerin son lokmasını anneme verdik minik ellerimizle, sevinçle, göbeğindeki kardeşimiz de yesin diye… Babam başımızı okşadı, sevgiyle…
Bir iki adım sonra kalabalığın aralanmasıyla, dev bir balerin çıktı karşımıza… Kollarını açmış bizi çağırıyor. Sallanıp döndükçe açılıyordu eteği… Müzik kutumdaki balerine benziyor. Öyle büyük, öyle güzel ki! Bir baktım, eteğindeyim balerinin; hop oturuyorum, hop uçuyorum. Ablam hemen önümüzdeki oturakta babamla, ben annemin yanında… Ablamın koyu kestane bukle bukle saçları, rüzgârla savruluyor. Dönüp dönüp bana bakıp el sallıyor, ben de ona…
Bembeyaz atlar görüyorum, döndükçe kişniyorlar sanki… Çocukların çığlıkları arasından yükseliyor sesleri… Deh, deh! Kar beyaz yelem! Deh! Şimdi bir ovadayım, çiçekleri ezmeden koşuyor atım. Selam veriyorum ağaçlara, kuşlara; selam veriyorum dağlara, taşlara… İlk kez bir atım oluyor şu hayatta. Deh!
Bir sürü ayıcık, bir sürü tavşan, bir sürü oyuncak, dizi dizi dizilmişler. Ortadaki hedefe atmalıymışım oku ki, benim olsunlar. Acaba ne olacak?
Mavi tavşanımla, kocaman kahverengi ayıyı tanıştırdık birbirine… Ablamla gülüştük epeyce… Hedefi elbette biz vuramamıştık. Kahramanımız babamın bacağına sarıldık.
“O da ne? Dönen devasa bir tekerlek! Keşke, keşke biz de binsek!”
Adı dönme dolapmış.
“Neden ki? Hiç dolap görmedik sanki!”
Sıra bize geldi. Bu biraz ürkütücüydü. En tepeye çıktığımızda tekerlek aniden durdu. Gözlerimi kapadım elimle… Diğer çocuklar gibi çığlığı bastım ben de…
Karnımız acıktı, yemek yedik, susadık su içtik.
Ne harika bir gündü o gün!
Sonra çarpışan arabalara bindik. En sevdiğim renkteydi arabam, kırmızı… Dedi ki babam:
“Kim tutar bu kızı?”
Bağırıyordum o gazla:
“Çekilin yoldan, geliyor dan dan”
Annem kenardan el salladı bize… O güldü, biz güldük halimize…
Bir yer vardı, garip ışıklar yanıyordu üstünde.
“Buraya da gidelim, buraya da” dedik.
“Olmaz” dedi babam. “Orası korku tüneli”
Öyle merak ettik, öyle merak ettik ki sanki ölecektik meraktan. İlerledik çaresiz, arkamıza bakaraktan.
Birden aynalarla doluydu her yer… Bir cüceydim, bir dev. Bir şişmandım, bir ince. Bazen de tam bir ucube… En sonuncu aynada, sapsarı kıvır kıvır saçlı bir kızdım yine… Ablama baktım, benim koyu halimdi. Neyse ki aynıydık, bizdik yine… Birbirimize sarıldık, kaldık öylece.
O gün Lunaparkta ne alet varsa hepsini denemiştik. Büyükler için olan her şeyin çocuklar için de olanı vardı. Sadece o tuhaf ışıklı korku tüneli aklımıza takılı kaldı. Büyüyünce gidecektik ablamla, sözleştik; o muhteşem günün hatırına…
Biz büyürken lunaparklar gözden düşmüştü bile… Evet, daha devasa aletler yapılmıştı, daha tehlikeli, adrenalini yükseltici aletler. Ama o merakla beklediğim korku trenine bindiğimde, umduğumu bulamamıştım. Ne ummuştum bilmiyorum gerçi, yıllar içinde belki de heyecanım geçti.
Hayat lunaparkı biletimiz çoktan alınmıştı oysa… Koskoca bir kadın olduğumda, hayat lunaparkının korku tünelinde buldum kendimi.
Büyüyünce böyle hissedebileceğini kim anlatabilir ki bir çocuğa?
“Tadını çıkar yavrum çocuk olmanın ne olur! Bu özgür çığlıklar, kahkahalar bir daha zor bulunur”
Nasıl denir ki bir çocuğa?
Gülmeli çocuklar, oynamalı; çocuk olmanın ne kadar lüksü varsa, yaşamalı. Büyük bir insan gibi hayatın yükünü sırtlanmamalı. Bu her çocuğun hakkı…
Bazen düşünüyorum da keşke o korku tüneli sadece lunaparkta kalsaydı, gerçek dünyada olmasaydı nereden geleceği belli olmayan tehlikeler; korku, korkular, endişeler, ürkmeler, güvensizlikler, sevgisizlikler, sindirmeler, işsizlikler, parasızlıklar, hırslar, yalnızlıklar, itibarsız kılınmalar… Hayatımızda hayalet olan insanlar gerçek olmasaydı; gerçek olmasaydı savaşlar, acılar, katiller, şerefsizler, terbiyesizler, kötüler, yüzsüzler…
Şimdi tüm zevk veren aletler kırılmış, bozulmuş, eskimiş gibi…
Büyüdüm ve hatta yaşlandım biraz da…
Hayat Lunaparkı’ndaki elimde tuttuğum tek bilet “korku tüneli” için sanki…
Biliyorum yine de gülümsemeli hayata, haydi bir gayret, gülümse, gülümseyeyim, gülümseyelim son bir kez daha… Yok sayalım, yaşanan tüm fenalıkları… Dalalım rüyaya…
Peki, nasıl anlatırım ki bu umarsızlığı, içimdeki benimle büyüyen çocuğa?
Sen gül anam! Gül, oyna! Rüyada yaşa!
Ben bu korku tünelini öyle ya da böyle geçeceğim. Tünelin sonundaki ışığa yürüyeceğim.
Tek umudum; iyilikten, sevgiden şaşmayan ruhum!
Yorumlar
Yorumlar (Yorum Yapılmamış)
Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Benzer Yazılar
-
Beykoz’da Zaman Daralıyor, KÖSELER’i Bu kez Zaman Aşımı da Kurtarmayabilir!
-
BENCE ÖLDÜM
-
Kumruların Aşkı
-
KARMA-ŞA
-
MİSAFİRSİN BU DÜNYADA
-
BİZ İYİ İNSANLARDIK!
-
NE BİR EKSİK NE BİR FAZLA
-
Murat Aydın, KÖSELER’den Daha Çok Beykozlu
-
HERKES GİBİ GÖMÜN BENİ!
-
HAYATA DÖN
-
Kim Daha Çok Yalan Söyler? Kadın mı Erkek mi?
-
KÖSELER’in 100 Gün Değerlendirmesi