PEMBE, DAHA PEMBE VE AÇIK UÇUK PEMBE POSTİTLERLE KENDİME NOT
Canım kendim, merhaba! Nasılsın bugün? Seni çok merak ettim. Biraz durgunsun, sanki biraz da yorgun. Bu durumu düzeltmeliyiz.
İlk not: TAKMA BU KADAR KAFANA
– Neyi takmayayım ha? Neyi takmayayım. Sen mi söylüyorsun bunu bana?
Diye öfke saçtı içimdeki ben. “Açken Sen Sen değilsin” diyeceğim de “Snicerks reklamında değiliz, açlığımız da mide kazıntısı değil elbet.” diyecek iç ben. Dalga geçiyorum sanacak, korkuyorum içteki ben içimde patlayacak.
Bir ben düşünün bana karşı.
– Kaç kaç yendi Çarşı? Dedi birden.
Ne söylesem duyuyor, söylemeyip düşünmem bile bilmesi için kâfi, yapıştırıyor cevabı da “Çarşı” nereden çıktı, anlamadım; sordum. “Ne çarşısı?”
– Kartal, Kartal” diye haykırdı.
“Ne yapacaksın Beşiktaş’ın skorunu? Biz Fenerliyiz.” dedim, demez olaydım. Açtı ağzını yumdu gözünü.
– Sen Fenerli kalabilirsin. Ben artık değilim. Hangi takım yeniyorsa o takımlıyım bundan böyle.
“Hiç olur mu öyle?” dedim.
– Güçlü kimse onun yanında yer alacağım. İtilmekten, kakılmaktan yoruldum. Sürekli yenilmekten yoruldum.
İkinci not: ÖFKENİ KONTROL ET!
“Efsane bir tarihi var takımımızın. Zamanında en yenilmezdi”
– Ne güzel dedin. Zamanında… Zaten amma taktın sen şu tarih meselesine; takım için yok efsane tarih, vatan için yok şanlı tarih, kendin için onurlu, başarılı bir geçmiş… Bak adı üstünde geçmiş, geçmiş… Kim umursuyor bunları, kim kıymet veriyor?
“Biz ve bizim gibiler.”
Der demez ben bastı kahkahayı.
– Biz kim yahu? Biz diye bir şey yok! Biz bittik ve bizim gibiler derken? Sabah oldu erken.
Hiç bu kadar laubali olduğunu görmemiştim iç benimin. Hem bu kötü espriler de nereden çıktı? Ne banal. Gerçekten bu kadar rahatsız edici mi gülüşüm. 1’den 10’na kadar saymalıyım. 1,2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10. Derin bir nefes al, ver, al ve ver, bir kez daha al, tut, yavaşça ver. Hala gülüyor. Onu kendine getirmeliyim.
Üçüncü not: KENDİNLE BARIŞIK OL!
Bir anda kahkahalar kesildi.
– Ben gider. Hadi sana iyi günler.
Diyerek hızla koşmaya başladı. Arkasından var gücümle seslendim.
“Hey! Nereye?”
– Senin olmadığın her yere.
“Burada benden başka gidilecek yer yok. Gelir misin buraya, lütfen.”
– Çok ta kibarmış. Gelir misin buraya, lütfen.
Taklidimi yaparak etrafımda koşmaya başladı. Kafamın üzerinde uçan bir karasineği takip eder gibi takip ettim gözlerimle bu koşuyu. Belli bir ritimdeydi, ritmi içimde hissetmeye çalıştım. Her yuvarlak dönüşte ritimde bir düşme yaşıyordu. Kaçıncı turdu hatırlamıyorum. Beşinci turun üstü olmalı. Birlikteyken başımız çabucak dönerdi, benden ayrılınca daha mı güçlenmişti? Ama bu nasıl olabilirdi? Biz ayrılamayız ki o ben, ben oyum. Biz biziz. Fark ettim ki benim de başım dönmüyor, hâlbuki bu deli koşuyu takip ediyorum, bir saniye ben, ben artık dönmüyorum. Hatta gözlerim kapalı olmasına karşın iç benimi nasıl görebiliyorum? Kalp atışımın ilk dupu bende, ikincisi onda. Dup dup, dup dup…
Bir cızırtıyla yüksek volümden bir ses duyuyorum sanki. Bülent Ersoy’un sesi bu:
Aynı bedende can gibiyiz
Cana can veren kan gibiyiz
Yanıp ta bitmez köz gibiyiz
Biz ayrılamayız, biz ayrılamayız.
Dördüncü not: ÖZÜNÜ BUL, SEV VE KABULLEN!
Dup dup, dup dup…
Ben ve iç ben öylece durup baktık birbirimize. Sanki bu şarkıyla geldi kendine. Bir anda fark ettim ki her şey renksizdi, iç ben ise hiç bana benzemiyordu. Daha mı çirkin daha mı güzel, daha mı iyi daha mı kötü, daha mı zayıf daha mı şişman bilmiyorum; bildiğim hiç bana benzemediği…
Birden bir bulutun üzerinde buldum kendimi. Gittikçe uzaklaşan bendim benden ya da ben olmayan ama ben olan benden. Bir nokta gibi kalan benden… Bu bulutta neydi? Beni nereye götürüyordu hızla?
“Ben, ben gidemem.”
Dup!
Tek dupla yaşayamam. “ Dup.
Beşinci not: CESARET HAYATINA YÖN VERİR. CESUR OL!
Dup. Yaşıyor muyum yoksa? Dup.
Tüm cesaretimi toplayıp kendimi bıraktım boşluğa. Ben düştükçe ikinci dup duyulmaya başladı.
Dup dup!
İç ben kaldırdı başını ve gözlerimiz birbirine kilitlendi. “Seni seviyorum” diye bağırdım.
– Seni seviyorum.
Diye bağırdı mı? Bağırmadı ama sanki bağırıyordu avaz avaz iç ben. Birdik, bizdik sanki yeniden.
Düşüyorum, düşüyorum, düşüyorum. Karanlık.
Ter içinde uyandım. Bir tarafım açıkta kalmış sanırım.
Yine de pembe, daha pembe ve açık uçuk pembe postitlerle kendime notlarda yazılanlar aklımda kaldığı için mutluyum.
Kendimize notları bazen gerçekler bazen rüyalar hatırlatır.
Şimdi kendin için kendine bir not yazdır.
Yorumlar
Yorumlar (Yorum Yapılmamış)
Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Benzer Yazılar
-
Beykoz’da Zaman Daralıyor, KÖSELER’i Bu kez Zaman Aşımı da Kurtarmayabilir!
-
BENCE ÖLDÜM
-
Kumruların Aşkı
-
KARMA-ŞA
-
MİSAFİRSİN BU DÜNYADA
-
BİZ İYİ İNSANLARDIK!
-
NE BİR EKSİK NE BİR FAZLA
-
Murat Aydın, KÖSELER’den Daha Çok Beykozlu
-
HERKES GİBİ GÖMÜN BENİ!
-
HAYATA DÖN
-
Kim Daha Çok Yalan Söyler? Kadın mı Erkek mi?
-
KÖSELER’in 100 Gün Değerlendirmesi