Yeni adresimiz
Ana Sayfa Yazarlar 24.11.2024 4 Görüntüleme

TABULA RASA

reklam

Çoğu zaman benim için başucu kitabı “Bir Çift Yürek”ten alıntılar yapıyorum. Kitapta beni en çok etkileyen, insanların duru görüsü. Hani şu “Çöp Kamyonu Yasası” var ya. Son zamanlarda ben de kullanıyorum. Çöpünü benim üstüme dökme diye. Aborjinler, çöplerini birbirlerinin üzerine dökmemişler demek ki, geniş mesafeleri kaplayan alanlarda birbirlerini hissederek haberleşmişler, dikişten anlayan terzi olmuş, bitkilerin şifasından anlayan otacı olmuş, yemekten anlayan pişirici, ağzı laf yapan anlatıcı, herhalde sabırlı olandan dinleyici olmuş. Hiçbiri,  günümüzü ele geçirmiş, hırs, kıskançlık, kınama, kibir, görgüsüzlük ve en önemlisi yargılama duygularını bilmemiş, teslim olmamış, tercih etmemişler.

***

Kötü ile alıp veremediğim bitmiyor bir türlü…

Tabula Rasa, boş levha demek felsefede. Zihnimizde doğuştan gelen bir fikir olmadığı, zamanla edinilen deneyimsel alışkanlıklarımızla ilgili olduğunu öngören demek. Anladığım kadarıyla davranışlarımızda tercih söz konusu.

Birhan Keskin’in şiirinde belirttiği harika mısra gibi “Dürtme içimdeki narı, üstümde beyaz gömlek var”. İyi kalmak ve iyi kalmayı tercih etmek.

***

Zihnimizin daha kirlenmediği belki 40 sene öncesinde belki biz de duru görü sahibiydik. Haberleşme şekillerimiz sınırlı olduğu için, saf yöntemlerimiz vardı. Mesela; çayın içinden çıkan çöp için sadece misafir geliyor demekle kalmaz, kim olduğunu bile anlamaya çalışırdık.

Altından bakan çocuk da misafir demekti. Bir tık öteye gidip, zile basma, kapıyı çalma şekliyle, kim olduğunu bile kestirirdik. Ya da gözümüz dalardı, birini beklerdik, kulağımız yanardı, biri bizi konuşurdu, avucumuz kaşınırdı, daha önceki tecrübelerimize göre paranın gelip gelmeyeceğini kestirirdik, gözümüzde arpacık çıksa zengin olacağımızı sanır, ağızda uçuk görsek, neden korktuğumuzu sorgulardık, leylek görsek bu sene çok gezeceğiz derdik

Chatgpt olmadığı için hislerimize güvenirdik.

***

Gezerken, gün doğumu, gün batımı, ağacın, kuşun, çiçeğin, denizin hakkını verirdik. Dedim ya kirlenmemişti zihnimiz, bilincimiz.

Baktığımız yerde yaşanan çirkinlikleri görmezdik. Surları görünce canı pahasına bayrağı diken Ulubatlı Hasan gelirdi aklımıza, eli baltalı cani değil, hastanenin yeni doğan servisinde, yaşama sırası kendilerinde bebekleri görürdük, onların canını, kanını parayla satanları değil, okulun bahçesinde oynayan güzel yüzlü çocuğu görünce, büyüyünce ne olacaksın derdik, ailen yaşam hakkını elinden alacak demezdik. Yıllar geçse de bu kötülükler unutulmayacak maalesef.

***

Kınama, başına gelir derlerdi bize, yanlışlıkla aklımızdan bile geçirsek, günahını almamak için, tövbe derdik, şimdi iptal, iptal, iptal diyorum.

Kimseyi ne kadar samimi olursak olalım, ağır eleştirmez, gönül kırmazdık, kilo almışsın, sivilcen çıkmış, saçın dökülmüş, çökmüşsün, yaşlanmışsın diyemezdik, çünkü herkesin evinde aynasının olduğunu bilirdik.

İstemeye utanır, paylaşmaya bayılırdık, paylaşmanın bereketine inanırdık.

Sözü burada “Diğergam”a bağlamak isterim. Diğergam olabilmek, bencil değil, sencil olabilmek. Benim derdim, benim evim, benim hastalığım vs.vs. benimle başlayan her şey nefse yenilmek, egoyu beslemek, sen, ben kavgası.

***

İyilik, o kadar ince ayrıntılarda gizli ki, sadece yaşadığımız anın içindeki iyilik tercihi bile değil, bir sonraki adımda, yere attığımız sakızın bir kuşun ölümüne sebep olacağı kadar ayrıntıda gizli.

Kimseyi üzmeden, kırmadan, lafın nereye gittiğini bilerek, günaha girmeden, kınamadan, yargılamadan yaşamalıyız.

Kimsenin cesaretinin kırılmasına, gününün kötü geçmesine, kendini kötü hissetmesine, değersiz hissetmesine, bedeninden nefret etmesine, neşesinin kaybolmasına sebep olmayalım.

Birine iyi ol demekle olur mu bilemem? Bildiğim tek şey boş levhayı nasıl dolduracağımız bizim elimizde.

Psikiyatrist Elisabeth Kübler-Ross kitabından bir alıntı ile veda etmek isterim.

“Tanıdığım en güzel insanlar, yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi ve kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş romantik ve anarşist olan insanlardır. Bu kişiler, yaşama karşı geliştirdikleri kendine has takdir, direniş, duyarlılık ve anlayışla; şefkat, nezaket, bilgelik ve derin sevgiden kaynaklanan bir ilgi ve sorumlulukla doludurlar. Güzel insanlar, öylece ortaya çıkmazlar, onlar oluşurlar.”

Selam olsun iyiliği tercih edenlere…

reklam

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.

Özgün Haber Reklam Alanı
Özgün Haber Reklam Alanı
Tema Tasarım | AnatoliaWeb