BENCE ÖLDÜM
Ve cennete değil, cehenneme düştüm.
Burnumda bir yanık kokusu var. Cayır cayır yanıyorum. Ateşin sıcaklığını en yüksek ısısıyla hissediyorum vücudumda ama gözlerimle göremiyorum alevleri. Saçlarımın her teli tek tek tutuşuyor, kafa derime ok gibi acılar saplanıyor. Etim katman katman yanarken rengi pembeden kırmızıya, kırmızıdan koyu kırmızıya dönüşüyor çığlıklarımın arasında. Sonunda kömür rengine bulanıyorum baştan tırnağa…
Önümde bir şelale beliriyor. Gürül gürül sesi bastırıyor çığlıklarımı. Koşuyorum. Ben koştukça uzaklaşıyor nehir. Tamamen küle dönüşmeden önce yetişmeliyim, diye geçiriyorum içimden… Yok gücümle geliyorum kıyıya ve bırakıyorum kendimi suya… Hayır hayır! Su, su değilmiş meğer bu, bir kandırmaca… Bir serap! Küle dönüşüyorum hemen oracıkta. Küllerim şiddetli bir fırtınayla dağılıyor sağa sola… Çakan şimşekler ve gök gürültüleri arasında değişen havanın rengiyle aynıyım şimdi; grimsi bir toz olarak savruluyorum. Her bir zerrem farklı yerlere düşüp yapışıyor.
Dinen şiddetli fırtınanın ardından milyonlarca bir ben doğuyor. Her biri farklı acılar içinde, hepsinin acısını aynı anda yaşıyorum. Küllerinden doğan benlerden birinin başı eziliyor tırpanla, defalarca vurula vurula… Kuyruğum, kuyruğum var benim! Hangi zebani tutuyor o tırpanı? Bu nasıl bir acı? Tırpan, sopa, tekme… Bir ip bağlı boynumda… Tek bir soru aklımda, Neden kuyruğum var benim?
Bir diğer ben, daha bebek! Ne kadar güzelim, yumuk yumuk her yerim. Canım yanıyor, ne yapıyorlar bana? Kardeş, baba, amca, komşu dayı… Biliyorum, yüzleri yok ama biliyorum onlar olduğunu… Tecavüz ediyorlar bana! Onlara diyebildiğim şey sadece bir “Inga!”
Kafam kesiliyor başka bir tarafta… Kim yapıyor bana bunu? Ben kimi sevdim, diyorum. Düşen başım tekrar birleşiyor bedenimle, bir daha bir daha kesiliyor, yerine her geldiğinde. Ah, başım! Cezası bu mu aşkın?
Aşağılanıyorum, dövülüyorum. Yüzüm gözüm dağılıyor darbelerden… Kan kokusu sarıyor bu kez ortalığı… Yoğun ve koyu bir kan gölünde boğuluyorum. Beni parçalara ayırıp yerin kat be kat dibine gömen, kör kuyulara atanlar kim? Ben, ben onları tanımıyorum. Tanımak da istemiyorum. Ben evime iki adım ötedeyim. Bırak gideyim! Neden yapıyorsunuz bunu bana?
Uzaklardan gülme sesleri geliyor, iyi bir şeyler de oluyor, diye seviniyorum. Fakat sesler gittikçe çirkinleşiyor, cadı kahkahalarını andırıyor. El sıkışıyor bir güruh birbirleriyle… Usulca yaklaşıyorum yanlarına. Saçlar, giysiler, cinsiyetler bile farklı ama bunların hepsi yine ben! Bir kalem ve bir kâğıtla öldürdüğümüz cesetlerin üzerinde yükseliyoruz, poz veriyoruz öylece… Susmasaydım onlar, onlar olurdu hâlâ, sustukça ben onlar olmuşum oysa…
“Ama ben…” demeyeceğim. Elimden geleni yaptığımı iddia etmeyeceğim. Öyle olsa yerim burası olmazdı.
Cehennemin ortasında cezam neyse çekeceğim.
Bilmiyorum bu kaçıncı günüm.
Şimdi tüm günahlarım için bir köşede sessizce ağlayacağım.
Çünkü bence ben öldüm.
Yorumlar
Yorumlar (Yorum Yapılmamış)
Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Benzer Yazılar
-
Beykoz’da Zaman Daralıyor, KÖSELER’i Bu kez Zaman Aşımı da Kurtarmayabilir!
-
BENCE ÖLDÜM
-
Kumruların Aşkı
-
KARMA-ŞA
-
MİSAFİRSİN BU DÜNYADA
-
BİZ İYİ İNSANLARDIK!
-
NE BİR EKSİK NE BİR FAZLA
-
Murat Aydın, KÖSELER’den Daha Çok Beykozlu
-
HERKES GİBİ GÖMÜN BENİ!
-
HAYATA DÖN
-
Kim Daha Çok Yalan Söyler? Kadın mı Erkek mi?
-
KÖSELER’in 100 Gün Değerlendirmesi