AH, LOUISE HAY!
İyileşiyordum, ta ki…
Son dönemlerde hemen hemen herkesin yöneldiği / yöneltildiği “Pozitif düşünce,” sağımızdan, solumuzdan sürekli teğet geçiyor. Dillere pelesenk olsa da hayatımızın odağını onun üzerine kurmayı tam olarak başaramıyoruz.
Hiç düşündünüz mü, neden?
Bu çağın “Aydınlanma çağı” olacağını söyleyip durdular bize. Etrafıma, ülkemize ve dünya ülkelerine baktığımda ise henüz bir aydınlanma gözlemleyemiyorum; minik minik kıpırdanmaları da elbette göz ardı etmiyorum. Ama bana kalırsa çağımız, Edison’un bulduğu elektrik akımı, üretimi -Tesla’yı da atlamayalım – ampul, floresan ya da led lambalarla geliştikçe gelişti de, ruhumuzun aydınlanması için hala eriyen mumlar yakıp duruyoruz. Hatta ciğerimize damlıyor çoğu… Bazen devriliveriyor da o koca mum, alev alev yanıyoruz karanlığımızda.
Benim pozitif düşünceyle tanışmam, “Düşünce Gücüyle Tedavi” kitabı sayesinde olmuştur; Yazarı Louis Hay.
Ah, Louise Hay!
Birçoğunuz biliyor olabilirsiniz, ilk kez duyanların okumasını öneririm; elbette bu yapıya ilgi duyuyorsanız, duymasanız da bir göz atıverin. Bu alanda yerli ve yabancı olmak üzere pek çok kitapla haşır neşir oldum. Özellikle yerli yazarların çoğunun Hay’dan epey bir şeyler kopyaladığını gözlemledim. Neyse değineceğim konu bu değil ama iyi bir okur olabilmek için bile araştırmacı bir ruha sahip olmak gerekiyor. Binlerce kitap var ve hepsini okumamız mümkün değil elbette… Yapacağımız şey şu olmalı; bir konuda ilk savı kim ortaya koymuş… O kişiyi / kişileri ve eserlerini bilmek taklitçileri baş tacı etmemizi engelleyecektir.
Louise ilk demiyorum. Temel, Pozitivizm akımına dayalı zaten… Gittikçe derinleşiyor değil mi? Burada kesiyorum.
Dünya pozitif düşünce ve kişisel gelişim dalgasıyla böylesine güçlü bir şekilde sallanmadan önce tanışmıştım bu kitapla. Daha nice kitaplar var tabii ki, “Screet” gibi…
1987’de yazılmış olan Düşünce Gücüyle Tedavi kitabını, 1990’ların başlarında okumuştum. Öyle her şeye hemen inanan tiplerden değilimdir; metafizikçi olan yazarın – ki, bu oldukça artı puan – bir iki önerisini dikkate alıp kitabın testini yaptığımda, kitaba güven duydum; o gün bugündür de başucu kitaplarımdan biridir. Enteresan olan, kitapla ilk tanışmamdan önce, bilinç dışı olarak kendimi telkin edişlerimle epey örtüşüyordu.
Daha önce kaleme aldığım “Olumla Hayatı Bebeğim” başlıklı yazımın temeli de bu yüzden çok eskiye dayanır. Ona da bir göz atarsınız. Aslında kendimce bir ironi de taşımaktadır, belki fark edersiniz.
Neyse asıl değineceğim konu şu: Ben, her şeyin tutarlı ve istikrarlı olmasını seven biriyim. Hayatımı yaşarken de baz aldığım ölçüt çoğunlukla budur. Örtüşmeyen bir şeyler olduğunda, bende de şüphe oluşmaya başlar.
Kişisel gelişimle ilgilenen, öğretiler sunan, kitapları, konferansları kıtalar aşan insanların bile olayı tam olarak uygulayamadığını ya da kendilerini mutlu edemediğini düşünüyorum. Louise, eğer düşünce gücüyle kendinden memnun olmayı / kalmayı başarabilseydi, o kadar estetik ameliyat olur muydu? Doksan yaşına kadar yaşamış olması, hâlâ kendinin de kendisiyle çalışmaya devam ettiğini itiraf etmesi bir nebze içimi rahatlatıyor ama şüphelerimi gidermiyor.
Ah, Louise; hey de hey!
Umarım cennette bunları düşünmek zorunda değilsindir.
Biz hâlâ…
Yorumlar
Yorumlar (Yorum Yapılmamış)
Benzer Yazılar
-
Beykoz’da Zaman Daralıyor, KÖSELER’i Bu kez Zaman Aşımı da Kurtarmayabilir!
-
BENCE ÖLDÜM
-
Kumruların Aşkı
-
KARMA-ŞA
-
MİSAFİRSİN BU DÜNYADA
-
BİZ İYİ İNSANLARDIK!
-
NE BİR EKSİK NE BİR FAZLA
-
Murat Aydın, KÖSELER’den Daha Çok Beykozlu
-
HERKES GİBİ GÖMÜN BENİ!
-
HAYATA DÖN
-
Kim Daha Çok Yalan Söyler? Kadın mı Erkek mi?
-
KÖSELER’in 100 Gün Değerlendirmesi