BİZİ AYIRAN…
Bu başlığı okuduğumda normalde aklıma Norman Maclean’ın aynı adlı romanından uyarlanan “Bizi Ayıran Nehir” filmi gelirdi şimdi ise “Bizi Ayıran” ile başlayan onlarca öbek kurabilirim.
***
İnsan yazarken o kadar dikkatli oluyor ki, okurken, izlerken, yürürken neleri kaleme dökerim diye.
Haberlerin ve haber programlarının sıkıcı geldiği hayatımın bir dönemini mizah dergisi okuyarak geçirdim. Haftalık çıkan Leman dergisi hem gündemin içinde olmama hem ufkumun gelişmesine yardımcı oldu.
Eleştirinin zorlaştığı ülkemizde, eskiden ne kadar kolaymış protest bir şeyler karalamak şimdi daha iyi anlıyorum.
Toplumu kusursuz gözlemleyen Atila Atalay’ın Sıdıka’sını, favori kahramanım Bezgin Bekir’i, biraz politikanın içine çeken Nihat Genç’i, hala yeri benim için ayrı, hayatıma mizah dergisi ile girmiş bütün kitaplarını okuduğum Cezmi Ersöz.
Sadece okuduğumuz dergilerin değil, izlediğimiz televizyon programlarının da içi dolu olduğu, öğreten ve sorgulayan türden olduklarını maalesef şimdi daha iyi anlıyorum.
O dönemlerde Dünya Karikatür yarışmaları olurdu ve aklımda kaldığı kadarı ile Rus, Çek karikatüristler ödül almaya hak kazanırdı. Ben ise çizdiklerine baktığımda uzun süre anlamakta güçlük çekerdim, ne demek istediğini anlamakta, demek ki mizah yerinde anlamlıydı.
Şimdi yaşadığımız coğrafya ise eleştiriye kapalı hale geldi. Beğendiğimiz, üzüldüğümüz, gurur duyduğumuz, sevmediğimiz her şey subjektif bakış açılarımızla değer buluyor.
***
Benim kafamda net, size anlatmak istediğime gelince “Bizi Ayıran” ile başladığım yazının çıkış yeri “Ataköy – Şirinevler” köprüsü.
Bilenler bilir, köprünün her iki tarafı da farklı sosyolojik ve ekonomik sınıflardır. Köprünün her iki yakasında yaşamış biri olarak ne ekonomi, ne eğitim, ne kültürlü diye sınıflandırabilirim iki tarafı da, standartlarını yükseltirsen artı tarafa geçersin sadece… Paran sana kültür almaz, nezaket almaz, kibarlık almaz…
Şimdi ise geldiğimiz noktada sanki köprünün ayırdığı gibi kamusal alanda derin bir çizgi oldu aramızda…En içe dokunan tarafı da iki grup hiçbir kamusal alanda yan yana gelmiyor.
İlkokulda okurken sınıfımızda babası kuyumcu olanda, muhasebeci olanda, işçi olanda, pazarcı olanda vardı ama aldığımız eğitim aynıydı.Şimdi ise neredeyse bir milyona dayanan eğitim bütçesi ayırıyor çocuğuna, sonunda ise aynı sınava tabii tutuluyorlar.
Doğarken Avrupa yakasında Süleymaniye, Yenimahalle, Anadolu yakasında Zeynep Kamil’de eşit şartlarda doğarken şimdilerde eksi grup hastalanıyor herhangi bir tetkik için bir yıl sonra randevu alabiliyorken, artı grup derdine yurtdışında çare bulmaya yönelik harcamalar yapıyor.
Parası olan ve şartları sonuna kadar zorlayan askerliğini paralı yaparken, gariban er olarak yapıyor ve gerektiğinde gözünü kırpmadan vatanı uğruna şehit oluyor. Oysa ki doğu batı sentezli asker ocağında, okuma yazma bilmeyenle bilen, tuvaleti ev dışında olanla alafranga tuvalete alışık olan, tek çocuk olanla, on çocuktan biri olan, hiç oyuncağı olmadan çocuk olmuşla, oyuncağa doymuş çocukluk geçiren, hiç çalışmamış ve küçük yaşta sefaletten çalışmış 20 yaşında gençler, aynı koğuşu aynı ranzayı paylaşıyorlardı, farklılıklarından birbirlerinden öğrenerek…
Birbirine benzeyen insanların arasında ki çizgi gün geçtikçe kalınlaştı.
Şimdi ise eksi grup ulaşamadığı hayatları dizilerden izliyor, artı grubun eksi gruptan haberi bile yok bence.
Örnekleri çoğaltacağımız bu kalın çizgilerle biz nasıl eşit halk olabiliriz.
Kendi adıma ucuz pahalı kavramının karıştığı dönemlerdeyim.
Geçenlerde 30 tabletlik bir ağrı kesiciye 220 lira verdim, bir tane ilaç parasıyla köy kahvesinde bir çay içilir herhalde, çay mı ucuz, ilaç mı pahalı, yol parası mı ucuz, yediğimiz yemek mi, evde oturmak mı, dışarı çıkmak mı, ekmek mi ucuz, poğaça mı pahalı? Aldığım ihtiyaç mı, israf mı? Kıyafetim eski mi yeni mi? Eskiyince yenisini alabilir miyim, alamaz mıyım? Hiçbir fikrim kalmadı.Bunlara kimler sebep oldu?
***
Enflasyon oranlarının sıralamasında listede altımızda yer alan 18 ülkenin toplamı kadar enflasyon oranımız var bu oran ise bağımsız araştırma gruplarının çıkardığı oranın yarısı kadar, vicdanları ne kadar rahat bilemem?
Hangi siyasi partiden olursa olsun, beni temsil etsin, hakkımı savunsun diye meclise giren her ne soru önergesi verirse versin, sayısal çoğunlukla reddedilen, yaşadıkları ülkenin en düşük emekli maaşının 11 katı maaş alan vekiller, vicdanları ne kadar rahat bilemem?
Bir taraftan ülkesini Norveç zanneden, emekliyi sosyal atık gören idareciler, vicdanları ne kadar rahat bilemem?
***
Bizi ayıran nehir değil sadece artık, hayat nehrin şanslı tarafına güzel…
Aradaki farkların kapanması, yaşamanın karın doyurmaktan ibaret olmadığını hissettiğimiz refaha kavuştuğumuz günlerde yaşamayı dileyebilirim ancak.
Hepimiz için istiyorum bunu “Allah alıştığımızdan ayırmasın”…
***
Bir yıl oldu, senin tarafından aranmayalı, eksiklerini söylemediğin, faturalarını yatırıp yatırmadığını sormadığın, kitap siparişi vermediğin, eksik fırça ve boyalarını listelemediğin, milli bayramlarımı, kadınlar gününü kutlamadığın, bir çay içsek mi hanımefendi demediğin, bir iki gün aramasam sitem etmediğin koskoca bir yıl geçti, yerin ne kadar fazlaymış eksikliğini derinden hissettim…
HOROZLAR KANAT ÇIRPTIKTAN SONRA
Bu derelerden bol köpüklü sular taşacak
Bol yağmurlar yağacak
Karşı kıyıya tekneler durmadan yolcu taşıyacak
Bir Gezi Parkı benzeri meydanlara.
Az kaldı şafağın sökmesine
Ve bekle göreceksin.
Karşı tepelerden sesler gelmeye başladı
Az kaldı, horozların kanat çırpıp ötmesine,
Sesi olan özgürlüğün.
…
Güzel günlerde salıncaklar kurulacak
Şu büyümekte olan ağacın güçlü dallarına
İpini koparan gelmeyecek bir daha bu insanlık meclisine
Gönlü her istediğinde keyfince.
Ve çocuklar korkmayacak
Karanlıkta gezen ayak seslerinden
Her şey horozlar kanat çırptıktan sonra olacak
Ve bir sabaha karşı
Bekle… göreceksin !
Ganimeti almayarak
Adını Ezidi koydukları kızlar, kadınlar
Ve satılmayacak istemediği adama
yok pahasına avrat pazarlarında
Çobanlar gerekmeyecek sahipsiz sürüleri güden
devlet varken
Kaçmayacak adaleti dağıtan yargıçlar,
adaletin önünden yurtdışına
Ve kandırıldık demeyecekler
Bile bile yaptıkları zaferlerinden(!)
Her koyun kendi bacağından asılacak
Adalet ağacının dallarına
Kim suçlu ise insanlık adına…
Mumcular, Nesinler, Turan Dursunlar, Emeçler
Ve İlhan Selçuklar adalet jurisini oluşturacak.
Ve Mustafa Kemal’in kaldığı yerden
Yeniden başlanacak her işe
İnsanlığın kitabını yeniden yazacak bilge insanlar
Özgürlüğün, barışın, kardeşliğin türküsü söylenecek gayri.
Dillerden düşmeyen çığlıklar, ağıtlar yerine.
…
Yayalarda, bisikletlilerde geçmeli
bu asma köprülerden savaş tankları yerine.
Göçmen kuşlar ürkmeyecek
çelik kanatlı Ebabillerden.
Mavi, Beyaz, Kırmızı uçurtmalar tırmansın,
Beyaz bulutlara dokunmak için
Ve gözlerimizde kalmasın çocuklarımızın sevinci.
15 Temmuzlar ders olsun
Askerini asker olmadığı
İnsanın insanlıktan çıktığı bir dönemde
Ve yine de söylenenlere kanılmasın bir daha
Radikal siyasi dincilerin din adına söylediği yalanlarına…!
Ali Ünal
Dereseki/2016
Yorumlar
Yorumlar (Yorum Yapılmamış)
Benzer Yazılar
-
Beykoz’da Zaman Daralıyor, KÖSELER’i Bu kez Zaman Aşımı da Kurtarmayabilir!
-
BENCE ÖLDÜM
-
Kumruların Aşkı
-
KARMA-ŞA
-
MİSAFİRSİN BU DÜNYADA
-
BİZ İYİ İNSANLARDIK!
-
NE BİR EKSİK NE BİR FAZLA
-
Murat Aydın, KÖSELER’den Daha Çok Beykozlu
-
HERKES GİBİ GÖMÜN BENİ!
-
HAYATA DÖN
-
Kim Daha Çok Yalan Söyler? Kadın mı Erkek mi?
-
KÖSELER’in 100 Gün Değerlendirmesi