Yeni adresimiz
Ana Sayfa Yazarlar 26.10.2023 340 Görüntüleme

YAŞAMAK mı?

reklam

Aslında bu ay “yalnızlaşmak” ile ilgili bir yazı yazmak istedim. Neden olduğu, nelere sebep olduğu, olumlu ve olumsuz yönlerini, toksik ilişkilerimizi, bizi sürekli negatife çekenlerden nasıl korunacağımızı, saygı çerçevesini aşarak alanımıza müdahale edenleri

Mümkün mü?

Ahhh… Ali Hocam; seninle bulunduğumuz durumu konuşmanın, tartışmanın, doğrusunu öğrenmenin, yorumunu almanın tam zamanları, yazarken seni daha iyi anlıyorum. Ne yazacaksan el yazısıyla neredeyse 15 sayfadan fazla yazı yazıp, özetini alıp, sadeleştirip, o kâğıtlarla çöpe attığın kullanmadığın bilgilere bile ne kadar ihtiyacımız var şu anda.

***

Ne kadar yaşanılmaz günlerin içindeyiz. İlköğretim seviyesi coğrafya derslerimizde Türkiye’nin jeopolitik önemini okuyunca belki de kibirlenirdim, bilemezdim adına şu projesi bu projesi derken ateş hattına atacağını bir gün.

İnsanın aklına on düşünce geliyorsa birini ikisini kâğıda dökebilmek, kendi kendini sansürlemek ne kadar zormuş.

***

Bizim büyüklerimiz, tarihi anlatırken çok zorlanmazlardı, siyaseti kabineye sayacak kadar bilirlerdi, göçen oldukları için mübadeleyi bilirlerdi, bir diğer taraf köyde yaşamanın zorluklarını, savaşın kendisine veya ülkesine beraberinde getirdiği zorluklarını veya ekonominin ceplerine yansıyan kısmını bilirlerdi, anlatırlardı. Biz kısa zaman öncesini bile unuturken son 20 belki de 10 yılın hangi olayını anlatabileceğiz?

***

Birkaç kere sohbet ortamında 30’lu, 40’lı yıllarda doğup, 2000’li yıllarda bu dünyayı terk-i diyar etmek gerekirdi demiştim, tabii bunu söylerken; romantik tarafını kastetmiştim; ilişkiler, güzel filmler, güzel müzikler, sabırsızlıkla beklenen mektuplar gibi yaşanmışlıklar için.

Bugün geldiğimiz noktada ise ülkemiz ve dünya gerçekten yaşanması imkansız hale geldi.

Etrafımızda herkes mutsuz, maruz kaldıklarımız ruhumuzu hasta ediyor, uzun olmayan zamanlarda hastalıkları bedenimize yansıtır.

Bizi motive edecek şeyleri neredeyse teker teker kaybediyoruz. Öyle şeylere şahit olup, maruz kalıyoruz ki; dinlediğimizden, seyrettiğimizden, yediğimizden, hatta yaşamaktan bile utanır hale geliyoruz. Bir taraftan enflasyon altında eziliyoruz; bir taraftan kazanımlarımızı kaybediyoruz, bir taraftan standartlarımızın altına iniyoruz, global olarak parasını nereye harcayacağını bilmeyenlerin denekleri oluyoruz bilerek veya bilmeyerek, laboratuar ortamında üretilmiş mikroplara, belki sismik deneylere maruz kalıyoruz, kendi adıma uzaylı görsem şaşırmayacak hale geldim ki adına beyaz perde dediğimiz sinema filmleri bizi bunlara hazırladı zaten. Hiçbiri yetmezmiş gibi devamında kimlerin katılacağı, taraf veya bertaraf olacağı, büyüklüğü, şiddeti nasıl devam edeceği öngörülemeyen savaş…

***

Travma sadece bireysel yaşanmıyor; yaşayan birinci çemberde değiliz, yerinde gören ikinci çemberde değiliz ama üçüncü çemberdeyiz gören, okuyan, maruz kalan, üzülen…

***

Savaşmanın tek haklı nedeni meşru müdafaa olarak belirlenmiştir. Kendini üstün gören hiçbir ırkın, topluluğun, ülke demeye dilim varmıyor, kıyım yapmaya, savaş etiğini çiğnemeye hakkı yoktur.

 

Thomas Aquinas öncülüğünde oluşan “jus in bello” (adil savaş) kuramının içeriğinde;

– Savaşın idaresinde ayrım gözetilmeli.

– Savaş hamleleri düşman savaşçılara yöneltilmeli.

– Savaşçı olmayanlar bu koşullarda mağdur edilmemeli.

– Sivil konut alanlarının bombalanması ve askeri hedef barındırmayan bölgelere saldırıdan kaçınılmalı.

– Sivil hedef gösterilmemeli.

– Teslim olan, esir edilenler ve yaralananlar şiddet görmemeli olarak belirlenmiştir.

 

Ne hastane, ne ibadethane, ne okula bu yapılanlar yapılamaz.

 

Politikanız, rejiminiz, dininiz, ticari ilişkileriniz, bana dokunmayan yılan gibi sebeplerle, kınamakla, vicdanınızı rahat ettiremezsiniz, seyirci kalamazsınız.

Minicik bedeninden çıkan son nefesiyle bu adaletsiz ve acımasız dünyaya veda eden bebeğin ahından kurtulamazsınız.

 

1500’lü yıllardan günümüze gelen Muhyiddin Abdal’ın dizeleri;

“İnsan insan dedikleri

İnsan nedir şimdi bildim”

ve ben UTANDIM…

***

Bunları gözlemlerken, ben nasıl Atam’ın kurduğu Cumhuriyeti savunmayayım; nasıl eğitim eğitim diye haykırmayayım; nasıl kurtuluşumuzun ancak ve ancak fabrika ayarlarına dönmekle mümkün olacağını istemeyeyim ve nasıl gururla kutlanılası 100.yılında Cumhuriyete minnet etmeyeyim…

Yaşanılası günlere…

 

Kasım 2017 Ali Hocam da demiş; bu savaş niçin?

 

BU SAVAŞ NİÇİN?

 

Umut hep var yüreklerimizde

Savaş Tanrısından

Sisler içinde sıyrılıp gelen

sinsi kurşunlardan

Korku kalmaz ilk adımı attıktan sonra

Kurşunla yatar, kurşunla kalkar

Ve ölümle koyun koyuna

Basarsın tetiğe

yaşamak ve kazanmak için

Diğer yaşayanın hayatına mâl olan ölüm adına.

Bir hareket

Yıkık duvarların enkazında

Çırpınan kedi ve yaralı bir çocuk

Kucağına alır parkanın en güvenli yerine koyarsın ikisini de.

İçinden gelen kötü duygular

Sevgiye dönüşür birden

Barışın Tanrısı Eirene dokunmuştur omzuna

Yaralı kediyi ve çocuğu kucağına aldığında

Kendi ölümün gelmezdi aklına

Kahraman kesilirdin, birkaç saniyelikte olsa

Ders kitaplarında bile okumadığın

yaşam dersini

Bir kedi, bir çocuk vermiş oldu sana

Ve… kendini koydun onların yerine

Ve… atarsın silahını yere

Karşıdan, arkadan gelecek

kurşunlardan korkmadan

Koşarsın, yaraladığın çocuğu kurtarmak için

Emin ellere verdiğinde

oturup sen ağlarsın bu kez

Tüm çocuklar ve yıkılan yuvalar adına

Lanet okursun bu savaşı başlatanlara

Ve savaş tanrılarına

 

                                                 Ali Ünal

                                                 Kasım 2017/Dereseki   

reklam

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.

Özgün Haber Reklam Alanı
Özgün Haber Reklam Alanı
Tema Tasarım | AnatoliaWeb