GEÇMİŞ (!)
Bir kelimenin sözlük anlamını yazmak, bir olayın bilimsel açıklamasını yapmak, bir matematik problemini çözmek kolay geliyor ama iş bir konu ile ilgili fikir ve düşüncelerini toparlamaya; yazmaya ve hatta başkaları ile paylaşmaya gelince gerçekten zor iş…
Keşke, kafamda uçuşan kelimeleri ahenkle birbirine yanaştırabilsem.
Tam olarak yapmak istediğim X kuşağı olarak geçmiş ve teknolojiyi yan yana getirmek ya da tam tersi uzaklaştırmak.
Retro yazıları okumak, içinde kendinden bir şeyler bulmak her zaman keyifli gelir bana.
Farkında olarak veya olmayarak içine çekildiğimiz dejenerasyon; sıklıkla eskiden böyle değildi dedirtiyor bize.
Ailenden gördüğün, adının sonradan etik olduğunu öğrendiğin yazılı olmayan kurallar. Büyüdüğün ortam ki benim gibi bir yanı huzurevi bir yanı yetiştirme yurdu olan bir semtte büyüdüyseniz, aileniz merhametli, vicdanlı, duyarlı insanlarsa, Yeşilçam’ın ağlamak ve gülmenin yan yana olduğu, iyiliğin her zaman kazandığı, muhteşem dersler veren filmleri ile büyüdüyseniz, idealist öğretmenlerin eli değdiyse üzerinize, tabii ki günümüzle geçmişi kıyaslamaktan vazgeçmeyiz.
İnsanlığımızı, değerlerimizi, alışkanlıklarımızı, iyi niyetimizi üzerine apartmanlar dikilen arsalarda bıraktık sanki…
Sokağımıza gelen su kamyonlarını hatırlıyorum; içine atık suların karışmadığı cam damacanalarla, o zaman sütün içine su katmasını bilmeyen sütçümüzü. Mutlaka veresiye defterimizin olduğu mahalle bakkalımızı, semt pazarlarını, hangi tezgâhın önünden geçsek kokusunu aldığımız meyve ve sebzeleri, teneke kutularda satılan bir iki çeşit bisküvileri, çok az çeşitli adı şimdi abur cubur olan atıştırmalıkları… Düşünsenize, leblebi tozu size ne kadar zararlı olabilir? Pahalı kıyafet markaları ile ayrıştırılmadığımız, yürümek için ayaklarımızı ne kadar çok kullandığımızı, oyuncağımızın az, oyun alanımızın çok olduğunu, bir mandalın, bir yaprağın, bir kiremit parçasının oyuna dahil olduğunu, tek kanallı televizyona maruz kalıp, farkında olmadan yarışma, haber, caz, buz pateni ve olimpiyatları seyrederken ne kadar zengin yetiştiğimizin şimdiki farkındalıkları.
Eğer bu güzellikleri teknolojiye ve kapitalizme kurban ettiysek, benim de kıyaslamam hiç bitmez.
Şimdi düşünüyorum da bugün sağlığımızı bozan ne varsa pratik yaşamanın sonucu olarak çıktı karşımıza. Ne işimizi kolaylaştırıyorsa bize zarar getirdi. Plastik kullanımı, atık fazlalığı, karbon salınımı, artırımı müjdelerle verilen mobil iletişimi sağlayan teknolojiler.
Kuşkusuz birçok sektörde ilerleme sağlamıştır, sağlık sektörüne faydalı olmuştur, iş hayatını kolaylaştırmıştır. Ama bize de vazgeçemeyeceğimiz ve aynı zamanda asosyal alışkanlıklar kazandırmıştır.
Her ne kadar sayıları az olsa da, elinden geldiği kadar ve kendi tercihleri ile tuşlu telefon kullanan, fotoğraflarını fotoğraf makinesi ile çeken, gazetesini ve kitabını onu elinde hissederek ve kenarına notlar alarak okuyanlara selam vermeden geçmeyelim.
Çıkış yolum beni sonuca ulaştırdı mı? Ben ulaştım; umarım gelirken sizi de yanımda getirebilmişimdir.
Çünkü; 100 metre koşuda Dünya rekoru 1912 yılında 10 saniye 6 salise; 2009 yılında rekoru ise 9 saniye 58 salise…
Daha, daha ve dahanın sınırı var; bir yere kadar her şey, daha ne kadar ileri gidebiliriz? Bundan sonrası parayı nereye harcayacağını şaşıran insanların fantastik arzularına hizmet eder.
Bu dünyada ve özellikle ülkemizde yaşamak için “deryadil” olmamız gerekiyor diyerek (yeni öğrendiğim; anlamı her şeyi hoş gören ve sabırlı olan) temenni de bulunmak isterim hepimiz için.
Ben hala; her şeye rağmen, iyiliği, zararsızı, etik olanı yaşamayı tercih ediyorum. Umarım bize denk gelenlerde bunu tercih eder…
*
Şimdi yanımdayken her anımda bir şey öğrendiğim; yüreğime taşındıktan sonra da; altını çizdiği bir gazete kupüründe, yazdığı bir şiirinde kendisini aradığım; sevgi ve saygı ile andığım Ali Hocamın şiirini paylaşma sırası…
HAYAL KUR
Sevgilinin gözlerini çiz;
Sana bakarken gülümser olsun.
Dudakları ince, dişleri inci
Siyah saçlarından,
Sarı yıldızlar aksın yüreğine.
Gözlerin kamaşsın, a
Sevgi bakan ışığından.
Gamzesi gülümsesin
Dudaklarından önce.
…
Hayal kur;
Sevgilini çizerken.
Beyaza kırmızı damlat
Pembe pembe, yanaklar yeşersin fırçandan.
Kırmızıya biraz sarı;
Ateşler taşısın yüreğine.
Yanıp kavrul püsküren volkanın
Kırmızı lavında.
Yeşili, maviyi eksik etme
Hayal fırçandan.
Gözlerinin vadisinden
Beyaz bulutlar eksik olmasın
Nefesinin rüzgârıyla, yağmura çevir.
Sırılsıklam ol ki;
Sevgilinin ateşi ile kururken,
Bir daha yanasın
Zümrüt-ü Anka misali
Kendi kor ve küllerinden.
…
Çiz, sevgilinin ellerini,
Sana uzanmış, sana dolanmış olsun.
Saçları yine rüzgâr olsun…
Öyle savursun ki ikinizi uzaklara.
Bir aşk masalında kaybolmuş olsun…
05.Eylül.2014
Dereseki
Yorumlar
Yorumlar (Yorum Yapılmamış)
Benzer Yazılar
-
Beykoz’da Zaman Daralıyor, KÖSELER’i Bu kez Zaman Aşımı da Kurtarmayabilir!
-
BENCE ÖLDÜM
-
Kumruların Aşkı
-
KARMA-ŞA
-
MİSAFİRSİN BU DÜNYADA
-
BİZ İYİ İNSANLARDIK!
-
NE BİR EKSİK NE BİR FAZLA
-
Murat Aydın, KÖSELER’den Daha Çok Beykozlu
-
HERKES GİBİ GÖMÜN BENİ!
-
HAYATA DÖN
-
Kim Daha Çok Yalan Söyler? Kadın mı Erkek mi?
-
KÖSELER’in 100 Gün Değerlendirmesi