BAZI VEDALAR ZORDUR…
Pınar YILDIZ’ın Ali ÜNAL hocamızın ardından kaleme aldığı yazısı…
“Ölürse ten ölür,
Canlar ölesi değil”
Yunus EMRE
Neredeyse on yıldır bu köşede değerli Ali Hocamın engin bilgisinden süzerek aktardığı yazıları yazdım… Şimdi ise en zor kısma geldim, hayatımda yeri çok büyük, boşluğunu zor dolduracağım, kimi zaman baba, kimi zaman abi, kimi zaman amca; hatta bazen “annecim” bile derdi, bundan dolayıdır ki gözümün önünden yüreğime taşınırken canımı acıttı.
Kalemim kâğıda her değdiğinde yıllardır bu yazıları yazarken, ne kadar büyük harf, özel isim, kesme işareti, konuşma işareti, koyu renk, kırmızı renk, her ne dediyse kulağımda sesi hala…
*
Bundan on beş yıl önce, bir toplantı masasında, yine kalemim elinde yazı yazarken, Hanımefendi kalem tutuşunuzu görseler “kurban olam, kalem tutan ellere” diye türkü yakmazlardı tenkiti ile girdi hayatıma…
Tek kelime ile Ali Hoca nasıl ifade edilir derseniz “ONUR” derim.
Kalitesini hasret kaldığımız, kendisi de söylemekten gurur duyduğu Köy Enstitüsü mezunu, katı kuralları olan, zor beğenen, inatçı, Atatürk Sevdalısı, tarihe hayran, hem Doğu hem Batı kültürünü beğenen, çok yönlü, kabiliyetli, akademik eğitimli iyi bir ressam, kaliteyi seven, her gün iki gazete okuyan, bunun yanında kitap okumaktan vazgeçmeyen, gözümün önünde şu an paketi açılmamış son kitap siparişi, en çok şark kurnazlığına sinirlenen, cehaletten, bağnazlıktan nefret eden bilge bir adamdı Ali Hocam.
*
Beklerken sabırsızdı; ben bir tek teknoloji ile kavga ettiğini bilirim, yine de farkında olmasa da teknolojiyi de, sosyal medyayı da yeterli derecede kullandı.
Çok iyi bir arşivciydi, kitabın, gazetenin okurken altını özellikle kırmızı kalemle çizerdi, kitabı gözünle okuma derdi aklında kalmaz derdi. Dost ortamında aynı kitabı okuduğumuz halde onun aklında kalanlar benimkilerden çok fazlaydı.
Türkiye, Dünya tarihi ile ilgili inanılmaz bir bilgiye sahipti, arama motoru gibisin derdim, aklına gelmezse kendine kızardı, bırak ta bu kadar bilginin içinde hatırlaman zor olsun derdim.
Kaliteyi severdi; en iyiyi giymeyi, en iyiyi yemeyi, yedirmeyi.
Hassastı, duyarlıydı, gündemi takip ederdi, sevinenle sevinir, üzülenle üzülürdü, dedikoduyu ve magazini hiç sevmezdi.
Bu kadar yılda yok mu sevmediğin huyu derseniz, tembelim derdi kendine, senin yürüdüğün yolu rüyamda yürüsem yorulurum derdi. Hocam biraz yürü sağlığın için derdim. Dereseki’den Akbaba’ya yürür, dönüşte rampa diye araca binerdi, bilen bilir aslında düz yol orası… Şimdi hüzünlü yol benim için; En sevdiği, en huzurlu, en mutlu yaşadığı yer ebedi istirahatgah’ı oldu…
Bir de inatçıydı, yıllardır biriken anılar beni de yaz diye beklerken, bir yapı markette sıva altı armatürü alıp bunun ışığını bu masa lambasına istiyorum demesi inatçılığına örnek güzel bir anımızdır.
Detaycıydı, bir saç örgüsünden Babil’in Asma Bahçelerine kadar gidebilirdi konuşurken, dikkatli dinlemek zorundaydım mutlaka “Nereden geldik buraya?” diye sorardı.. Konuşma uzar, sıkıldığımı anlarsa bu kadar yeter senin uykun geldi derdi.
En çok da gazeteye yazı yazarken, “Sen makaleyi hiç okumadın mı?” derdi. “Hocam okumadan nasıl yazayım” desem; “Okusan buradaki hatayı görürdün” derdi. Bu bazen bir paragraf ayracı ya da bir virgül bile olabiliyordu.
*
Hayatımızdan her eksilen şunu da yapsaydıklar, yapacaktıklar, keşkeler bırakıyor. İçimde ukde kalansa yazılarını, şiirlerini, aralarına tablolarını da ekleyerek basımını gerçekleştirmek olacaktı. Vakit var sanırken hazır değildik demek ki, kelime aklına uğrarken bile soğukluğu gelen ölüme…
Çok güzel anıları vardı, ağalığı da vardı serde… kimi ansa kısa bir an sessizleşir, gözlerini yumar ve ışıklar içinde uyusun derdi….
Bir konuya başlarken mutlaka “bahsetmiştirimdir” derdi, düzeltmek ne haddime. Bense konuşurken ağzından dökülenleri toplasam bana yeter derdim…
“Hanımefendi” dediyse tenkit geliyordur, “güzelim” dediyse teşekkür, “Pınar Hanım” dediyse yanında biri var, “Pınarcığım” dediyse sipariş vereceğini anlayacak kadar iyi bilirdim onu. Hele “oooo” diye uzun bir beğenme sesi geldiyse dünyalar benim olurdu.
Senden öğrendiklerim hep kılavuz olacak bana. Fikirlerine, yazılarına, resimlerine, kitaplarına, şiirlerine elimden geldiği kadar sahip çıkacağım…
Şimdi senin gibi sayfalarca yazdım ve sana en zor gelen yazıyı toparlama zamanı…
“Beni de yaz” diyen anılardan izin isteme vakti…
Çok başsağlığı aldım, birkaç kişiye de ben demek isterim. En kıymetlisi yeğeni Dr. Elif Ünal Erbil, değerli eşi Dr. Metin Erbil, hocamı gururlandıran, küçük yaşta tam istediği gibi sanata gönül veren torunu İdil’e, sağlığında her gün arayıp soran, “kardeşim”, “kızım” dediği, yanına gidince “Agop’un kazı gibi beni besledi” dediği Remziye Ablama, birlikte keyifli vakitler geçirip, önce üzüntümüzü sonra acımızı paylaşan, hocamın da çok kıymet verdiği Eczacı Mithat Abime, Başta İlhami Bey ve Handan Hanım olmak üzere onların nezdinde tüm resim kursu arkadaşlarına, benim kadar üzüldüğüne inandığım canım Gülhan nezdinde Beykoz Özgün Haber ailesine baş sağlığı diliyorum. Umarım yaralarımız zamanla sağılır.
*
Vedalaşırken; acımız ile baş etmeye çalışırken, destek olan Akbaba Muhtarı Yüksel Abi’ye, ikramları için abim Ekrem Başlantı’ya, beni aileden biri gibi hissettiren anılarıma anı katan Elif’e…
Yıllardır gazetelerinde kıymetli hocama yer verdikleri için bu veda yazısını yazmama vesile oldukları için çok kıymetli Gülhan ve eşi Sedat Bey’e teşekkürü borç bilirim.
*
Şimdi senin gibi gözlerimi kapatıp, “Işıklar içinde uyu” diyerek “Görünen Köy”ün kapanışını hüzünle yapıyorum…
Yorumlar
Yorumlar (Yorum Yapılmamış)
Benzer Yazılar
-
Beykoz’da Zaman Daralıyor, KÖSELER’i Bu kez Zaman Aşımı da Kurtarmayabilir!
-
BENCE ÖLDÜM
-
Kumruların Aşkı
-
KARMA-ŞA
-
MİSAFİRSİN BU DÜNYADA
-
BİZ İYİ İNSANLARDIK!
-
NE BİR EKSİK NE BİR FAZLA
-
Murat Aydın, KÖSELER’den Daha Çok Beykozlu
-
HERKES GİBİ GÖMÜN BENİ!
-
HAYATA DÖN
-
Kim Daha Çok Yalan Söyler? Kadın mı Erkek mi?
-
KÖSELER’in 100 Gün Değerlendirmesi