SANIRIM TANRI TATİLE ÇIKTI
Bazen yaşam gücümü kaybediyorum. Kaybediyorum gücümü yaşam bazen…
Neredesin Tanrı’m? Tanrı’m neredesin?
Bizi terk ettin, öyle değil mi? Sıkıldın bizden ve gizlendin mi?
Hep gizlerdin kendini zaten ama içimde bir his vardı, kuvvetli bir his ve her an buradaydın, biliyordum. Çok uzun zamandır da içimde başka bir his var, yoksun ve yoksunum!
Sanırım Tanrı tatile çıktı.
Gözlerini ve kulaklarını kapattı.
Belki de kendine insansız yeni bir dünya yarattı.
Bizi görmek bile istemiyor musun Tanrı’m?
Çünkü benim gördüklerimi görsen…
Dünyayı daha mı hızlı döndürüyorsun?
Zaman geçiveriyor aniden…
Bizi duymuyor musun Tanrı’m?
Dualarımızı, yakarışlarımızı, hıçkırıklarımızı duysan…
Can verdiğin diğer canlıları da mı unuttun?
Acıları her gün büyüyor, epey dertliler insanlardan…
İşin bu raddeye varacağını biliyor muydun? Yoksa Tanrı bile yanılabilir mi? Sen tüm bunları hesap etmemiş olabilir misin? Yarattığın insanın neler yapabileceğini biliyordun ama bu kadarını beklemiyordun belki de… Kontrol edebileceğini düşündün bence. Bir süre bekledin, bekledin, bekledin… Sonra iş çığırından çıktı. Öyle çoğaldık, öyle vahşileştik ki heyecanla kendi suretinde yarattığın insan evladından umudu kestin. Önce biz seni unuttuk ve şimdi sen bizi unutmayı seçtin.
Önce biz unuttuk Tanrı’yı ve O da bizi unutmayı seçti.
Bazen ufuk çizgisine bakıyorum ve orada olduğunu hayal ediyorum. Ne gökte ne göğün üstündeki boşlukta, ne yerde ve ne yerin altındaki katmanda; tam ortada, her şeyin ortasında durduğunu hissediyorum. Farz ediyorum ki bazen de her şeyin tamamıyla dışından seyrediyorsun bizleri… Ve biliyor musun Tanrı’m, bence çok ama çok yorgunsun! Tıpkı benim gibi her şeyin bitmesini istiyorsun.
Yıldın bizden değil mi? Yıldırdık seni… Umursamıyorsun artık bizi.
Ben, senin sahip olduğun tüm sıfatları düşününce, nasıl oluyor da bu ulvi sıfatların tam tersi bir dünyada yaşıyor olduğumu anlayamıyorum ve üstelik sen, bas bas bağırırken: “Sevgi, saygı, ahlak, hoşgörü, hak, adalet, tevazu, edep, bolluk, doğruluk diye…
Bir yerlerde bir yanlışlık var, ciddi bir yanlışlık! Ya da benim küçük, aciz beynim göremiyor bir çocuğun, altı yaşında bir çocuğun kırk (Elli, altmış, yetmiş) yaşındaki bir adamla evlendirilmesindeki doğru olan şeyi ve barınakta; taşların üstünde, kafeslerin içinde istifle tutulan, savunmasız bir köpeğin başına kürekle vurula vurula katledilmesindeki doğru olan şeyi… Bir insanın, teninin rengini senin seçtiğin bir insanın; sırf bu yüzden öldürülmesindeki doğru şeyi… Hastalık üretip bunu ortalığa yayan okumuş koca koca insanların bu yaptıklarındaki doğru şeyi… Bunlar en son yaşananlardan… Geçen sene, daha önceki ve daha önceki ve daha daha önceki senelerden bir farkı yok! Kurbanların isimleri, yaşları değişik; hayvanların cinsleri değişik o kadar… Ha bir de suçluların isimleri, suç işleyiş biçimleri değişik… Susanlar, göz yumanlar onların da isimleri değişik…
Bu nedir?
Nedir bu Tanrım?
Sana soruyorum, cevap yok! Sessizlik çok…
Sonra kendime soruyorum: “Ne yapabilirim? Ben, ben ne yapmalıyım?“ Düşünüyorum, düşünüyorum, düşünüyorum… Yüreğimde boşluk…
Seni görmek için değil, beni görmen için Mevlana gibi dönerken kendi etrafımda, sesleniyorum yine sana: “İzin verme Tanrı’m! Durdur bu fenalığı… Sen yapmayacaksan bana öyle bir güç ver ki öyle bir akıl, ben durdurayım bu insanlık ayıbını!”
Kulaklarım uğulduyor, Başım dönüyor… Sessizliği bozan ya bir korna sesi ya sıradan başka bir ses… Bir dehşet haberi için daha titreşiyor telefonum öte yandan… Bir bakıyorum durdurabildiğim sadece kendimim. Yığılırcasına çöküyorum.
Artık beni duymadığına eminim Tanrı’m!
Tanrı’m eminim duymadığına beni artık!
Sanırım Tanrı tatile çıktı.
Kurunun yanında yaş da yandı.
Yorumlar
Yorumlar (Yorum Yapılmamış)
Benzer Yazılar
-
Masumiyetin Bitişi
-
TABULA RASA
-
SEVTAP HOCAM SAYGILAR
-
Beykoz’da Zaman Daralıyor, KÖSELER’i Bu kez Zaman Aşımı da Kurtarmayabilir!
-
BENCE ÖLDÜM
-
Kumruların Aşkı
-
KARMA-ŞA
-
MİSAFİRSİN BU DÜNYADA
-
BİZ İYİ İNSANLARDIK!
-
NE BİR EKSİK NE BİR FAZLA
-
Murat Aydın, KÖSELER’den Daha Çok Beykozlu
-
HERKES GİBİ GÖMÜN BENİ!