HEM DİŞİ HEM TÜRKİŞ DEXTER
Evet, ben, o olmak istiyorum; Dexter!
“Oh, my Good! Damn you man! You are both female and Turkish!”
(“Oh, aman Tanrım! Lanet olsun sana dostum! Hem kadınsın hem de Türk’sün!”)
Evet abicim, ne var? Bizim ülkeye uyarlıyorum. Bizde bu işler böyle yürüyo kardeş! Sen üretirsin, ben senin ürettiğini çalarım; adından tut da madına kadar değiştiririm de ruhun duymaz. Benim zekâmmış gibi de satar, para kazanırım. Hem de ne para, hop cukka! Birkaç popüler isim koydum mu şööle, herkes fenomeni olur işin… N’aber senden?
Why?
(Neden?)
Neden olacak güzel kardeşim, akıllıyım ben; garanti iş, garanti. Sıfırdan üretecem de n’olcak? Kazanacam mı, kazanmayacam mı belli değil! Ne diye beynimi yorup bi de riske girecem? Çaktın mı?
Hı, hı çaktı, çaktı!
Ama nasıl bir çakma; yabancı oyun, dizi ve filmleri yıllardır uyarlayarak halkımıza sunanlara sıkı bir denetleme getirerek çaktı. Uyarlamanın bir adabı vardır. Bizde işin ucu epey kaçtı; adı uyarlama değil çalıntı.
Deniyor ki yerli yazar yok! Yerli ve kalemi oldukça kuvvetli pek çok yazarımız var evellallah da onların eserlerini kullanmamak için bahane çok! Hâlbuki birileri cesaret gösterip kendi yazarımızın özgün projesine şans tanıdığında mutlak başarı sağlanıyor. Bu, defalarca ispatlandığı halde yabancı hayranlığından vazgeçilememe sebebi nedir? Bunun bir sebebi telif ödemekten kaçmak diye açık bir şekilde söyleyebilirim. Zaten bizim ülkemizde sanat dalıyla uğraşan insanlar en çok sömürülenler listesinin başında yer alıyor. Herkes bizden bedava imzalı kitap, bedava oyun bileti bekliyor; bunun yanında menajer, ajans ya da organizatörler kazanacağımız paranın yarısını ya da yarısından fazlasını almayı kendilerinde hak görüyor. Sırtımızdan para kazanıldığı sürece sorun yok! Onlar bizi pohpohlayacağına biz onları memnun etmek zorundaymışız gibi davranılıyor bize. Müthiş performanslar göstersek de ileride klasikler arasına girecek kadar başarılı olsak da sanatımıza, edebiyatımıza ya da şahsımıza saygı gösterilmiyor.
Bu akıl alır gibi değil!
Ne var ki emek karşısında eğileceğine, bize hiçmişiz hissini yaşatanların, emek hırsızlarının yatacak yeri olmayacak!
İddia ediyorum ki ben, eğer, burası dışında başka bir ülkede, gelişmiş bir ülkede doğmuş ve yine oyunculuğu seçmiş biri olsaydım; şu an bana burun kıvıran insanlar, en büyük hayranlarım olmuş olurdu. Posterlerim odalarında asılı dururdu.
“Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür,” atasözünü doğrularcasına, yumurtlayan kendi tavuğuna; “kışt, kışt” yapanların ülkesinde yaşıyoruz.
Kendi Tavuğuna Kışt Kışt Yapanlar Ülkesi
Hm! Bu isimde bir oyun ya da roman mı yazsam acaba? Sevdim.
Sizce nasıl?
Yazının en başına dönelim ya da…
Giriş cümlesini şöyle de devam ettirebilirim:
Evet, ben, o olmak istiyorum; Dexter!
Hem dişi hem Türkiş Dexter! Ve hak edenlere, işlediği günahların fotoğraflarını gösterip onları naylona sarmak, yanaklarından kan akıtıp göğüslerine bıçak saplamak ve testereyle parçalara ayırıp siyah poşetlere tıkmak istiyorum. Teknemle açılıp artık kimseye zarar veremeyecek olan o insanların tüm vücut parçalarını, denizin karanlık ve dipsiz sularına bırakmak…
Bir insanı şiddete yönlendiren sadece içindeki hastalıklı ruh değildir.
Toplum içinde düzgün insan gibi görünen çeşitli caniler ve alçaklar gizlidir.
Ve gerçek suçlular her zaman cinayet işleyenler değildir; adam öldürme derecesinde ağır suçlar sürekli işlenmektedir.
Yorumlar
Yorumlar (Yorum Yapılmamış)
Benzer Yazılar
-
Masumiyetin Bitişi
-
TABULA RASA
-
SEVTAP HOCAM SAYGILAR
-
Beykoz’da Zaman Daralıyor, KÖSELER’i Bu kez Zaman Aşımı da Kurtarmayabilir!
-
BENCE ÖLDÜM
-
Kumruların Aşkı
-
KARMA-ŞA
-
MİSAFİRSİN BU DÜNYADA
-
BİZ İYİ İNSANLARDIK!
-
NE BİR EKSİK NE BİR FAZLA
-
Murat Aydın, KÖSELER’den Daha Çok Beykozlu
-
HERKES GİBİ GÖMÜN BENİ!