Yeni adresimiz
Ana Sayfa Güncel, Siyaset 20 Ekim 2022 394 Görüntüleme

DEVA Partili Coşkun Karakurt’tan Yeni Sosyal Medya Yasası Değerlendirmesi

reklam

Deva Partisi Beykoz Kurumsal İletişim ve Tanıtım Başkanı Coşkun Karakurt yeni sosyal medya yasasını gazetemize değerlendirdi.

YENİ SOSYAL MEDYA YASASI MI, BİR İKTİDARIN SON ÇIRPINIŞI MI?

Türkiye’de son günlerin en çok tartışılan konusu sosyal medya yasası oldu. Kimileri bu yasayı canhıraş bir biçimde savunurken Türkiye’deki tüm demokratlar tek ses oldu ve yasaya karşı olduklarını tek tek dile getirdiler.

Yeni yasanın en çok tartışılan maddesi 29. Madde;

Peki 29. Madde bizlere ne diyor;

‘’Halk arasında endişe, korku veya panik yaratma saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayın yapan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası uygulanır.’’

Her ne kadar süslü cümlelerle kapatılmaya çalışılsa da bu satırların kısa adına ‘’sansür’’ denir.

Üstelik bu sansür doğrudan doğruya sosyal medya haberciliği diye nitelediğimiz geleneksel basının dışında konumlanan tüm gazetecileri kapsıyor. Ben artık sosyal medyada her aklıma geleni yazmayayım diyen, kendi halinde evinde sosyal medyada zaman harcayanlar sizler sadece asıl gerçeği gündemden düşürmek için öne atıldınız. Bu yasanın asıl hedef kitlesi sizler değil sosyal medya gazetecileridir. Günümüzde geleneksel medyadan ciddi anlamda kopuş yaşanırken insanlar günlük haber alma ihtiyaçlarını sosyal medya üzerinden karşılar hale geldi. Yasama ve yürütmeyi istediği gibi elinde tutan yargıyı tahakküm altına alan ve dördüncü güç olarak görülen geleneksel medyanın ise neredeyse tamamını ‘’ yandaş ‘’ hale getiren hükümetin kendisinin karşısında duran ve özgür bir mecrada haber yapan küçük bir azınlığa tahammül etmesi beklenemezdi. Beklenen oldu ve bu azınlığın da sesi kesilmek için düğmeye basıldı.

Türk yakın siyasi tarihinde bu yasa gibi onlarca ‘’sansür’’ yasası çıkarıldı. Şimdi bu yasaların çıkarılma tarihlerini ve bütün suçu özgür olması gereken basına yıkanların başarılı olup olmadığını kısaca inceleyelim.

Osmanlı son döneminden başlayacak olursak Sultan Abdülaziz döneminde çıkan ‘’Matbuat nizamnamesi’’ daha sonra Sultan Abdülhamit devrindeki istibdat dönemi ile bütün suç tıpkı bugün olduğu gibi yanlışları haykırıp doğruları anlatmaya gayret eden basına atılmış ancak Osmanlı’nın dağılması engellenememiştir. Daha sonra yaşanan İttihat ve Terakki döneminin ilk ayları her ne kadar biraz daha özgür geçse de İttihatçıların eleştirilmeye başlanmasıyla basın yine aynı sonla karşılaşmış ve Türkiye yakın tarihinde ilk gazeteci cinayetleri işlenmiştir. Her ne kadar basını susturarak, tahakküm altına alarak sorunların düzeleceğine inanılsa da aslında bunun ‘’ büyük bir saçmalıktan’’ ibaret olduğu koca bir imparatorluğu kaybederek acı ile tecrübe edilmiştir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında ise yine özgür bir basın ortamı oluşmuş özgür basınla birlikte Türkiye hem ekonomide hem sosyal ve siyasal yaşamda çok hızlı bir kalkına sürecine girmiştir. Türkiye siyasi tarihi ile Türkiye’deki gazetecilerin özgürlük endeksi derinlemesine incelendiğinde, Türkiye’nin parlak ekonomik yılları ile siyasi ve sosyal olarak daha sakin geçen tüm dönemlerinde basın özgürlüğünün de iyi durumda olduğunu gözlemlemek çok da zor değildir.

Nispeten basın açısından güzel geçen Cumhuriyetin ilk yılları Şeyh Sait isyanıyla birlikte basın aleyhine bozulmaya başlanmış ikinci dünya savaşanının ekonomik koşulları ile basın üzerindeki siyasi baskı artırılmış ve yine Türkiye’deki tüm sorunların müsebbibi olarak suç basına yıkılmıştır. Yine en kolay yol seçilmiş ve ‘’Günah keçisi’’ bulunmuştur. Ama bu basına baskı ve zulüm yine amacına ulaşamamış ve Türkiye’de tek parti dönemi sona ermiştir.

Daha sonra ‘’ Yeter söz milletindir’’ diyerek iktidara gelen Demokrat Parti’nin ilk yılları yine basın özgürlüğü açısından güzel birkaç yılın örneğini oluşturur.

Basın özgürlüğü ile birlikte Türkiye yeninden kalkınmaya başlamış, ekonomik hayat canlanmıştır.

Ancak ileriki yıllarda hayatın pahalılaşması, iktidarın yaptığı bazı yolsuzluklar, karaborsacılar gibi faaliyetler basın tarafından haber yapılmaya başlanınca yine basını ‘’ malum son beklemiş ve yeniden basın için özgür ortam son bulmuştur.

1961-70 arası dönemde görece özgür bir basın dönemi yaşanmış 12 Mart Muhtırası ile yine bu dönem sona ermiştir. 1970’den 1990’a kadar basın özgürlüğü anlamında ülkede değişen kayda değer bir gelişme yaşanmamıştır. Bu dönemlerde muhalif düşünen basına baskı ve sansürle geçilmiştir.

1990’lı yıllar ise Türkiye’de gazetecilik ve basın açısından çok acı yıllar olmuş ve başta Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve Turan Dursun olmak üzere 37 gazeteci ve yazar faili meçhul cinayetlere kurban gitmiştir.

90’lı yılların sonlarında ise Türkiye artık Basın Özgürlüğü konusunda kara listelerde dolaşmaya başlamış ve koalisyonlarla geçen yıllarda yapılan birçok yolsuzluk artık daha fazla engellenememiş basının üzerine gittiği birçok konunun toplumsal patlaması 2002’deki seçimlerde hiç şans verilemeyen Adalet ve Kalkınma Partisinin tek başına iktidar olmasına sebep olmuştur.

Savaş AY, Mehmet Ali Birand ve hatta bugün iktidarın muhalif olarak gördüğü Uğur Dündar gibi birçok gazeteci ülkedeki birçok yolsuzluğun, hırsızlığın, talanın haberini, yani işini yapmış ve dolaylı yoldan değişime zemin hazırlamışlardır.

Sözlerime son verirken yazının başlığında değindiğim ve içeriğinde Türk siyasi tarihinde basın özgürlüğünü incelediğimde buradan çıkan net bir gerçek var.

Sonu gelen tüm iktidarlar son raddede yaşanan tüm problemlerin sebebini basına yıkmaya çalışarak giderler …

COŞKUN KARAKURT

reklam

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.

Özgün Haber Reklam Alanı
Özgün Haber Reklam Alanı
Tema Tasarım | AnatoliaWeb