ANADOLU EVLİYALARI: HÜNKAR HACI BEKTAŞ-I VELİ
ANADOLU EVLİYALARI:
HÜNKAR HACI BEKTAŞ-I VELİ
Hoca Ahmet Yasevi’nin halifelerinden Lokman Perende yetiştirmiştir. Adı Seyyid Muhammed bin İbrahim Ata olup, lakabı; Hacı Bektaş’tır. 1242 tarihinde Horasan’ın Nişabur şehrinde doğdu. Seyyid olup, nesebi, Hazreti Ali’ye dayanır. Nevşehir’in kendi adıyla anılan Hacı Bektaş kasabasında dergahını kurar. Osmanlı devrinde yaşamış, ulu, bilge bir kişidir…
*
1339 yılında Bursa Atıcılar Meydanı mahşeri bir kalabalık toplanmıştır. Orhan Gazi, yeni bir ordu kurmak için; Türklüğün Osmanlı’dan sonra gelen ikinci ruhu Hacı Bektaş-ı Veli’yi davet etmiştir. Hacı Bektaş-ı Veli, alana ulu bir ateş yaktırır.
Üstüne de bir kazan oturmuş, aş pişirir… Askerlere hitaben: “Kılıcınız Türk sancağı parlasın, sözünüz üstün, yüzünüz ak olsun. Giriştiğiniz her savaşı kazanmanız için bu “KUTSAL KAZANI” armağan ediyorum.” Sırtından beyaz gömleği çıkarır, üstüne sağ elinin pençesini, kurban kanına batırıp bastırır. Askerin namus ve şerefini temsil eden ilk sancağı takdim etmiştir. Yeni kurulan orduya da “YENİÇERİ” adını vermiştir. O dönemlerde, her şey padişahların takdir ve elindeyken, bu şerefli payeyi Hacı Bektaş’a vermekle; Padişahta kendisini halkın ve askerin gözünde yüceltmiştir. Osmanlı Ordusu; O KAZANI, O SANCAĞI yıllarca, şanla, şerefle taşımış, üç kıtada büyük zaferler kazanmıştır.
*
Enderun’da yetişen, daha sonra paşa, vezir ve sadrazam olan ve yalılarda, kasırlarda yaşayan Türk olmayan devşirme yöneticilerin ihanetleri görüldüğünde, o kazan; tarihe “KAZAN KALDIRMA” olarak geçmiştir. Geçen zaman içinde; ne Orhan Gazi gibi padişah, ne de Hacı Bektaş-ı Velinin kurduğu yeniçeri ruhu kalmıştır. 40000 Türkmen’i kılıçtan geçiren, saltanatı için, oğlunu,19 kardeşini bir günde boğduran, Yıldız Sarayından çıkmayıp Üsküdar’a bile geçmeyen, ülkesindeki aydınları sürdürüp, boğduran, koca bir Osmanlı donanmasını Haliç’te çürüten, İngiliz Muharipler Cemiyetinin kurucu üyesi ve de Çanakkale’de Osmanlının bitmediğini gösteren, Sevr ve Mondros’u yırtan Mustafa Kemal’in idamına imza atan padişahlar yüzünden koca imparatorluk yok oldu, gitti…
*
Koca Osmanlı İmparatorluğu yok olup gitti ama; aynı yıllarda kurulan Hacı Bektaş-ı Veli dergâhı hala ayakta. Nice ozanları, sanatkarı ocağında yetiştirmiş, ocağına uğrayan kişilerin ilham kaynağı olmuştur. Osmanlı kültürünün yüz akı, Dünya Mimarlar Birliği’nin baş mimarı kabul edilen Mimar Sinan; mimarlığı yanında etkili bir ozandır. Hacı Bektaş-ı Veli ocağından geldiğini; mimarlığı kadar da şair olduğunu, şu güzel mısralarla; günümüz Türkçesi ile anlatır.
“Olup yeniçeri çektim cefayı
Piyade eyledim nice gazayı
Yolumla, sanatımla, hizmetimle
Dahi akran içinde gayretimle
Dürüştüm taki tıfliyet çağından
Yetiştim Hacı Bektaş ocağından”
Görülüyor ki, Hacı Bektaş ocağında yetişen veya sevdalılar; Osmanlı dili yerine Türk dilini kullanmıştır. Yunus Emre, Karacaoğlan, Pir Sultan, Abdal Musa, Kaygusuz Abdal ve niceleri…
Yunus Emre’nin çok yerlerde türbesi olduğu, aslında Yunus Emre, Hacı Bektaş’ın yaşadığı toprakların evliyasıdır. Yunus’un anası, Yunusu alır Hacı Bektaş’a götürür. Hacı Bektaş’tan sonra Yunus, Mevlana’ya, oradan da Taptuk Emre dergahına gider. Hacı Bektaş Veli, hep devletin yanında olmuş, devletin gücüne güç katan ocaktır. Hümanizmin de, Anadolu’dan dünyaya yayılan ilk temsilcisidir. Hacı Bektaş-ı Veli…
*
Ordunun zaferlerde elde ettiği ganimetlerin beşte biri, Murad-ı Hüdavendigar’a kadar Gaziler Serdarı Hacı Bektaş-ı Veli dergahına ödenir. Daha sonra dergâhın postişini Seyid Ali, Gazilerin dergâha ödenen Hams hakkını orduya hibe eder. Kanunname Murad-ı Hüdavendigar, Kara Rüstem, Vezir Candanlı, Kara Halil ve Seyid Ali Sultan tarafından mühürlenir. Bu belgenin imzalandığı tarih: 28 Haziran 1363 Osmanlı Ordusunun kuruluşu olarak tarihe geçer.
*
Bunları niye yazıyorum Sevgili Okurlarım? Hacı Bektaş-ı Veli Dergâhı; Gazilerin hakkı gazilerindir, diye kendisine ayrılan; kanunname ile hakkından feragat ederken, Anadolu düşman işgalinde, Kastamonulu Şerife Bacı mermi taşırken, mermiler ıslanmasın diye yanına aldığı yorganını merminin üstüne atıp donarken, Anadolu’daki tarikatlarda, medreselerde, askerden kaçan gençlerin (bir ordu kuracak kadar) medrese ve tarikat evlerinde, dini öğretiler için tutulduğu tarihi kaynaklarımızda yazılıdır. Yine devletin arazileri, kurumları, tarikat ve cemaatlere peşkeş çekildiği, paraların hayır kurumları adı altında verildiği, basın arşivlerinde mevcut.
Bu ihanetlerin çoklarını gezip gören Mustafa Kemal Tekke ve Zaviyeleri kapatırken; Hacı Bektaş-ı Veli ve Mevlâna dergahlarına dokunmaz.
1950 yılından bu yana; devlet tarafından destek gören tarikatlar, Atatürk ve Cumhuriyet devrimlerine, laikliğe karşı olmuşlardır.
*
Mustafa Kemal, Sivas kongresinden sonra, Hacı Bektaş’a gelir. Celebilere ait evde misafir edilir. Mustafa Kemal’e büyük ikramlarda bulunulur, saygı duyulur. Yaveri Mazhar Müfit Kansu, Mustafa Kemal’in Hacı Bektaş’a uğramasını, hatıratlarında övgüyle anlatır… Anadolu Alevi Türkmenleri; Devletine, devletin birlik ve beraberliğine çok bağlıdırlar. Vatanına düşkün, yiğit Halk topluluklarıdır. Bu özellikleri Anadolu’daki Alevi Türk Ozanlarının temsilcileri olan; Pir Sultan, Aşık Veysel, Mahsuni’nin dizeleri anlatırlar. Veysel’in; “Kurt koyunla gezer idi, fikir başka başka olmasa…” Barışı, kardeşliği, Hacı Bektaş’tan aldığı Humanizm… Mahsuni’nin “Sarı saçlım mavi gözlüm, bir daha gel Samsun’dan” dizeleri Birlik ve beraberliği, sınıfsal ayrımcılığa, cehalete karşı olduğunu, Atatürk’ün gerçek bir devlet adamı, Atatürkçü olmanın bahtiyarlığını anlatan en güzel dizeler. Ve yine Hacı Bektaş HÜMANİZMİ, Helenizm ve Rönesans gibi Anadolu’dan dünyayı aydınlatan bir Türk Kültürü olarak yerini almıştır.
*
Hacı Bektaş Dergahı ve Anadolu’daki Cem Evleri hem ibadethane (Şaman-İslam sentezi) hem de, Cumhuriyet dönemindeki gibi, Halk Eğitim Merkezi niteliğini taşıyan kültür merkezleridir. Halk burada; hem dini ritüellerini yerine getirir, hem de sosyalleştirilir. Küskünler barıştırılır, ayrılıklar birleştirilir. Ahlakı ve vicdanı olmayanın, dinin ona bir getirisi olmayacağı öğütlenir. Haramın, helalin ezberinden ziyade, haramın bir suç olduğu öğretilir. Şeriat kanunlarının yerine; çağdaş hukukun önemli olduğunu, mahkemelere; Atatürk tarafından; “Adalet mülkün temelidir.” Kondurulduğu , anakronik kafadan, çağdaşlığa geçişin zorunlu olduğu, aydın din adamları(dedeler) tarafından verildiği yerdir.
*
Cem evlerini o kadar abarttılar ki, ahlak dışı yorumlara kadar götürdüler. Sokakta açlık çeken, dilenen bir kadını, esir pazarlarında satılan Ezidi kadının acılarını, ıstırabını görmeyenler, dini; kadının saçına, giyinişine ve hatta gülüşüne kadar götürüp, yapanlar dışlandı. Bazı toplumlarda, recm cezasına kadar gidildi.
Cem evlerinde ve Hacı Bektaş Dergahındaki Hacı Bektaş, Hazreti Ali ve Atatürk resimleri aykırı görüldü.
Hacı Bektaş Velinin (Kucağındaki Aslan ve Karaca Geyik, avcı ile avın, ateşle barutun niçin bir arada olmasın ki mesajıdır) Hani büyük ozanı anlatırken; Kurt koyunla gezer idi, fikir başka başkA olmazsa” İşte Cem evlerindeki kadın erkek aynı safta cem-i ayini semahını yaparken, kadının dişiliği, erkeğin tahriki değil, kadının kişiliği, insanın ahlakı ön plana çıkıyor. İşte Cem evlerinin üstünlüğü, Arap geleneği değil, taa Horasan’dan kalan Türk geleneğidir.
*
Sözü ne kadar uzatsak ta: Hacı Bektaş-ı Veli geleneğini, öğretisini bitiremem. Ne Osmanlı, ne de Cumhuriyetin sağ hükümetleri Hacı Bektaş-ı Veli ve Cem evlerini görmezden geldiler. Mevlâna ayinlerinde ney ve semah törenleri, ilgi ve huşu içinde devletin törenlere katılımı yapılırken, cem ayinlerinde çalınan saz ve semah ayıplandı. Bilmezler ki semahın, müziğin ana kaynağı Horasan, Saz, haram, Ney sevaplaştırıldı. Hacı Bektaş törenleri; bütün imkansızlıkları göğüsleyerek, 700-800 yıldır bu geleneği sürdürüyor. 2022 yılında; Cumhurbaşkanımızın Hacı Bektaş-ı ziyareti; UMARIM Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Hacı Bektaş-ı Veli’ye önem vereceğinin MÜJDESİ olur…