BİR ÇANKAYA SOFRASI
Arel Üniversitesi öğretim üyesi dostum Bahattin Odabaşı, Köy Enstitüsü kaynaklı Türkiye’nin önde gelen ressamlarının içinde yer alır. Geçen yıl; Çanakkale Geyikli’ye taşındı. Geçenlerde telefon etti. İstanbul’dayım. Ders yılı boyunca Arel’in misafirhanesinde kalacağım dedi. Ben de: -Hadi, yarın gel. Bende kalırsın. Akşam da bir “Çankaya Sofrası” hazırlarız.” dedim.
İkimizde Köy Enstitüsü kaynaklıyız. Ben Malatya Akçadağ Köy Enstitüsü, Bahattin de Konya İvriz Köy Enstitüsü kaynaklı.
Bahattin ile dostluğumuz, Nazım Hizkmet ve Abidin Dino dostluğunun benzeridir, kültür ve sanat sohbetlerimiz aralıksız devam etmektedir.
***
Atatürk’ün 1930 yıllarında, askeriye de çavuşluk yapan kişilerin; Eskişehir Çiftelerde belli bir eğitim aldıktan sonra, okulsuz köylere eğitmen olarak gönderildiği Türkiye’nin KALK BORUSU niteliğindeki eğitim seferberliği ve de Köy Enstitülerinin ilk temel taşıdır. Türkiye’de ne olduysa, CHP’nin 1923-1938 yılları arasında; bilimde, sanatta, tarım ve sanayide; en büyük hamleleridir. CHP’nin 1940 yıllarında bu sisteme devam etmesi, İkinci Dünya Savaşı’nın tüm dünyayı, büyük felaketler ve krizlere sokarken, Türkiye; savaşa girmediği gibi, Eğitim Seferberliği olan Köy Enstitü sayısını 21’e çıkarır ve de; Yunanista’a gıda yardımı yapar. Her alanda büyük başarılara imza atar.
21 Köy Enstitüsü Türkiye’nin eğitim ve sağlık sorunlarını sırtlar. 17500 öğretmen, 4500 sağlık memuru Türkiye’yi adım adım tarar. Köyün baş belası; sıtma, trahom artık eğitim gibi o da Türk ulusunun korkulu rüyası olmaktan çıkar. Bütün bu saydıklarım; eksikleriyle beraber ATATÜRK’ün “KALKINMA PROJESİ” dir. Bahattin Bey’le sohbetlerimizde; sanki yazılarımda olduğu gibi; tarih, sanat, kültür ağırlıklı olup, sanata, bilime, şiir ve felsefe de öncülük eden; Sokrat, Hayyam, Pir Sultan, Nazım Hikmet ve de niceleri sohbetlerimizin ana temalarıdır.
***
Atatürk’ün Çankaya Sofraları; bir açık oturum, bir paneldir sanki. O sofra sohbetleri gelecek ayların veya ülkede ve dünyada kötü giden olayların, yaptırımların kritiğidir. Yoksa; ulusu siyasi kamplara bölmek değil. Ulus birliğini; her kesime, her etnik gruplara taşımak. Güçlü Türkiye yaratmanın “seminer toplantısı”dır. Falan yazarı, filanca gazeteciyi; hükümet aleyhine konuştuğu ve yazdığından dolayı hemen içeri almak değildir. Türkiye bunu Demokrat Parti döneminde fazlasıyla yaşadı. Vatan Cephesi, Takrir Komisyonu, 1957 seçimleri gibi… İnternete girip bakarsanız, daha da fazlasıyla karşılaşırsınız.
***
Atatürk’ün, çocukluk arkadaşı Nuri Conker’le; Çatalca’nın bir köyünde, çiftçi Halil Ağa’nın; öküzün yanına eşeği koşup çift sürerken; neler konuştuğunu yazamayacağım çünkü o öyküyü halkımız çok iyi bilir. Atatürk’ün, o köyün muhtarını, Çatalca’nın vergi memurunu ve kaymakamını, İstanbul valisini ve Başbakan İsmet Paşa’yı Florya köşküne çağırıp, Halil Ağa içeri girerken; Atatürk tüm erkana; “Ayağa kalkın efendiniz geliyor” diye hitap edip, Halil Ağa’yı yanındaki sandalyeye oturtur. Olayı Halil Ağa’ya anlattırır…. “Köylünün, vergiden dolayı malını haciz edemeyiz. Halk zenginse devlet zengindir.”der. Halil Ağa’ya da sorar… “İçer misin Ağa” der. Bir kadehte Halil Ağa içer. İşte iki Ayyaşlar, bu ve benzeri konuları sohbetlerle uzun uzun tartışırken de, notlar alınır, kayıtlara geçilir. İlgili birimlere ulaştırılır. Bunlar; gizli yapılan işler değildi. Devlet protokolünün olduğu toplantılardır. Mustafa Kemal Atatürk, bir üniversitedir. Anlattığım öykü çok çok kısalmıştır.
Kim ne derse desin, nasıl düşünürlerse düşünsünler; Atatürk, yalnız Türk ulusunun lideri olmayıp, bu gezegenin gelmiş geçmiş en büyük devlet adamıdır. Öldüğü 10 Kasım 1938’de; İtalyan basınında o bir profesör… “İskender, Sezar, Napolyon ayağa kalkınız, büyüğünüz geliyor” diyor. Bizim yapacağımızın fazlasını yaparak, Hindistan’ın Bombay şehrinde, Atatürk öldüğünde tüm dükkanlar kapalıdır. Bunu gören Bombay Türk diplomat; bir Hintli meslektaşına sorduğunda; … “Özgürlüğün, bağımsızlığın lideri Mustafa Kemal Atatürk öldüğü için yasımızdır.” der. Binlerce vereceğim örnekler bu sayfayı dolup taşırır, 26 ülkede, Atatürk heykeli veya büstü var. “Atatürk gibi düşün” Norveç atasözüdür.
***
Sir William Birdwood görüşmesini sizlere çok çok kısa olarak özetleyeceğim. 20 Kasım 1918, Mustafa Kemal’in Pera Palas’taki dairesinde ilginç bir trafik kaynaşması yaşanır. Bu general, askerlerinin miktar ve donanım bakımından çok üstün olmasına karşın, Çanakkale savaşlarında Mustafa Kemal’e 3 kez yenik düşmüştür. Bu savaş, aynı zamanda; İtalyanlar, Fransızlar da destek verdiği halde. Bu kahramanı yakından görmek, zincirleme yenilgisinin nedenini de Mustafa Kemal’den duymak ister.
_”Sayın komutan bizi nasıl yendiniz?” der.
Mustafa Kemal, kağıt kalem üzerinde tüm detayları çizer ve olayın seyrini anlatır.
Mustafa Kemal’i hayranlıkla izledikten sonra da, kağıt ve kalemi hatıra olarak saklamak için ister ve alır.
Aradan çok zaman geçmiştir, Birdwood mareşalliği kadar yükselmiştir.
“Yıl 1938… Birdwood yaşamının en büyük acılarından birini Atatürk’ün ölüm haberini alınca yaşamıştır. Yaşı hayli ilerlemiştir. Hastadır, ne olursa olsun cenaze törenine katılmak, dünyanın yetiştirdiği bu en büyük askerin tabutu önünde eğilmek, ona ebedi yolculuğunda son görevini yapmak ister. İngiltere hükümetine başvurarak bu arzusunu bildirir, Ankara’ya gelir.
Atatürk’ün tabutu muvakkat kabrine götürülürken, Hindistan Ordusu Başkomutanı Feld Mareşal Baron William Birdwood, Halkevi balkonunda ayakta durabilmesi için ayaklarının altına destek yapılır.
***
Atatürk’ün tabutu önünden geçerken Birdwood hüngür hüngür ağlamaktadır.
Görüyoruz ki; Mustafa Kemal Atatürk’ü sevmek, liyakat, kültür ve bir asalet işidir.
***
Bizim de BİR ÇANKAYA SOFRASI; ikisi beraber olup, Kuvayı Milliyeyi kurarak Türk ulusunun bağımsızlığı, özgürlüğü kuran ikinci adam diye tarihimizde yer alan İsmet Paşa’da İkinci Dünya savaşında; Atatürk’ten aldığı “Yurtta barış, dünyada barış” prensibiyle, ülkesini tam da savaşın ortasındaki topraklarda, halkını sapasağlam yarınlara taşıyan kişidir. Ve kendimize özgü Çankaya Soframızda; o iki kahramanlar şerefine kadehlerimizi kaldırdık.
İnsanlar öldükleri zaman değil, unutuldukları zaman ölür… Kasım ayı bizim için daha da değerlidir. Atatürk’ü yüreğimizde yaşattığımız aydır.
Yorumlar
Yorumlar (Yorum Yapılmamış)
Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Benzer Yazılar
-
Beykoz’da Zaman Daralıyor, KÖSELER’i Bu kez Zaman Aşımı da Kurtarmayabilir!
-
BENCE ÖLDÜM
-
Kumruların Aşkı
-
KARMA-ŞA
-
MİSAFİRSİN BU DÜNYADA
-
BİZ İYİ İNSANLARDIK!
-
NE BİR EKSİK NE BİR FAZLA
-
Murat Aydın, KÖSELER’den Daha Çok Beykozlu
-
HERKES GİBİ GÖMÜN BENİ!
-
HAYATA DÖN
-
Kim Daha Çok Yalan Söyler? Kadın mı Erkek mi?
-
KÖSELER’in 100 Gün Değerlendirmesi