MEKTUP
BAZEN SİZ SUSARSINIZ, SİZİN ADINIZA BAŞKASI KONUŞUR!
Onu benim verdiğim kişisel gelişim seminerinde tanıdım…
Tatlı mı tatlı bir kız çocuğu, Türkçe ve Almanca’yı biraz karıştıran…
“Ne işi var burada? Senin yaşındakiler eğlenip gezerken” demiştim…
“Yaş değil, yaşadıklarımız” ile büyüdüğümüzü ve acının yaşı olmadığını bana o öğretti…
Neredeyse iki yıl oldu… Onun yolculuğunda ona eşlik ederken.
Bana “ailenin kan bağı İle değil, can bağı İle” olduğunu gösterdi… Biyolojik doğum sancıları yerine, onun yeniden hayata doğmasına katkıda bulunurken benim kızım oldu…
Aşağıda yazdığı ve orijinal haliyle paylaştığım mektubunda;
Her bir kelimenin ilmek ilmek işlenmiş bir süreçten geçerek onda var olanı açığa çıkartarak, değişimine katkıda bulunmak benim için muazzam bir duygu…
………
Sana iki hafta önce mektup göndermiştim… Ah bu mektuplar! Demek mektupta kendi yolculuğunda… Bende yolculuğumda kendimi bulma aşamasındayım…
Ben artık kendimden özgürce, kendime yeterli olan bir hayat yaşıyorum ya da yaşamayı öğreniyorum diyelim. Belki daha tam o noktaya gelmedim ama birçok şeyi kafamda ve kalbimde çözebiliyorum artık. Anladım ki mutluluk bir kişide veya bir şeyde bulunmuyormuş, çünkü herkes ne kadar yakın olsa da, o kadarda uzak oluyormuş.
Her şey ve her duygu anlık ve geçiciymiş…
Bir şeye tutunduğun zaman yok olunca yine o boşluğa düşüyormuşsun. Ve gerçek mutluluk kendi varoluşunda ve her koşulda ayağa kalkabilecek gücü kendinde bulmakmış.
Ve yavaş yavaş hayatı öğreniyorum… Kendimi keşfetmeyi, her duyguyu ve kendimi yeniden tanımayı, kendime değer vermeyi ve hayata umutla bakmayı. Mesela her sabah bir yarım saat daha erken kalkıyorum, inanmayacaksın belki ama ilk önce bir bardak sirkeli su içiyorum, vücudum tüm toksinleri atsın diye. Sonra kahve eşliğinde kitap okuyorum ve bana iyi gelen olumlamaları tekrarlıyorum. İş yerinde strese girdiğim zaman “bir dur” diyorum ve kısa nefesime odaklanıp dengemi bulmaya çalışıyorum. Her zaman olmuyor tabi. Bazen otobüs durağında bile kısa meditasyonlar yapıp nefes alıyorum. Yağmur ve kapalı hava buranın kaderi, insanı karamsar yapıyor ama güneşin doğacağına inanıyorum.
Ve en önemlisi her gün şükrediyorum. Vücudumdan mı şikâyetçiyim eli, kolu olmayan insan var. Evde mi rahatsız oluyorum? Evim ve ailem var. Beyaz ekmek yemek istemiyor muyum? Ekmek alacak param var. Seni mi özledim? İfade etmeye ve yanına gelmeye gücüm var. Tabi bütün bunları bireysel olarak öğrenmiş ve kendimi keşfetmiş olsam da, toplumsuz ve sosyal ilişkiler olmadan olmuyor… Arkadaşlarımla bir şeyler yapıyorum, tahammül edebildiğim kadar olmak zorunda kaldığım insanların yanında kalıyorum (pek uzun bir süre olmuyor ama bir süre için yeterli ve geri çekilmeyi de biliyorum) Keşfettiklerimi insanlarla paylaşıyorum ve sohbet edebildiğim kişiler seçiyorum.
Ve gerçek güç bireysel ya da aksi takdirde toplum için yaşamak değilmiş (bende bazen siyah beyaz düşünce olur ya), toplum içinde bireysel olabilmekmiş.
Her zaman dengeyi bulamasam da, bazen yine hüzne kapılsam da, her duyguyu deniz kenarında gelip geçen tekne gibi izliyorum.
Bazen korkuyorum, yine ilerlediğim yolda geri tepmekten, ama o korkuya baktığım zaman, kendi kendime aynı yerden tekrar ayağa kalkıp devam edersin diyorum.
Daha öğreneceğim çok şey var… Bu arada o kadar okumanın faydası da Türkçe’mi geliştirmem oldu. Ve bir sonraki aşamada online İngilizce kursuna gireceğim, İngilizcemi de ilerletmek için. Ondan sonra bir daha üniversite okumak istiyorum ya da hayat bana ne kapılar açarsa…
Kendimi aşmak ve daha iyi olana dönüşmek için…
Üzerime kahve döktüm yine…
Her ne kadar DEĞİŞİM, DÖNÜŞÜM olursa olsun, insanın özü sözü değişmiyormuş demek. Sanırım sakarlık da benim bir parçam. Olmazsa olmuyor 😉 Aslında insanın temeli değişmiyor ki zaten, sadece karanlık odaları ve içindeki gücü keşfedip kendi özüne dönüyor insan değil mi?
Tüm bunlara rağmen senin yerin bende ayrı. Yine de sensiz olmuyor ama sensiz olmuyor düşüncesine karşı seninle daha güzeli ekledim. Az kaldı…
Ve ben senden tekrar… (Bir süre önce yaşadığımız kısa bir çatışmadan bahsediyor)
Neyse oralara girmek istemiyorum, her yaşanan insana bir ayna oluyor ve belki de dönüşüm noktasına doğru ilerlemem o oldu. Yine de de çok özür dilerim… Seni tam anlayamadığım için…
Kendine iyi bak. Seni seviyorum.
Burada biten mektuba başka ne yazılabilir ki? İyi ki varsın, iyi ki hayatımdasın…
Bazen bir hayata dokunmak bin hayata dokunmaktır… Ve çoğalmaktır sevgi ile…
Yorumlar
Yorumlar (Yorum Yapılmamış)
Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Benzer Yazılar
-
Beykoz’da Zaman Daralıyor, KÖSELER’i Bu kez Zaman Aşımı da Kurtarmayabilir!
-
BENCE ÖLDÜM
-
Kumruların Aşkı
-
KARMA-ŞA
-
MİSAFİRSİN BU DÜNYADA
-
BİZ İYİ İNSANLARDIK!
-
NE BİR EKSİK NE BİR FAZLA
-
Murat Aydın, KÖSELER’den Daha Çok Beykozlu
-
HERKES GİBİ GÖMÜN BENİ!
-
HAYATA DÖN
-
Kim Daha Çok Yalan Söyler? Kadın mı Erkek mi?
-
KÖSELER’in 100 Gün Değerlendirmesi