Yeni adresimiz
Ana Sayfa Yazarlar 24.02.2021 9256 Görüntüleme

İHANETE ÖDÜL ve KARŞI DEVRİM

reklam

 Atatürk, Cumhuriyeti kurmakla; ülkesini, batının muasır devletler seviyesine çıkartmıştır. Ülkesindeki insanları, ümmetlikten yurttaşlığa, kulluktan bireyliğe, özgür insanlığa eriştirmiştir. Ülkede hukuk, eğitim, kültür ve sanat sistemlerini en modern, en çağdaş ulusların seviyesine çıkarmıştır. Atatürk; Türk ulusunun makus talihini değiştiren bir dünya lideridir. 1930-40-50’li yılların fotoğraflarına baktığımda, hayretler içinde kalıyorum, gözlerim yaşarıyor. Kadınlarımızın başında fötr şapkalar, modern kıyafetler, ışıl ışıl, pırıl pırıl… Genç erkek ve kızlarımızın; ulusal bayramlarda spor gösterileri, resmi geçitteki yürüyüşleri, tören alanları, caddelerin, sokakların dolup taşması, ülkemin insanlarının tek bir yumak, tek bir yumruk, tek bir ulusal ses olduğu… Bu sahneleri özler olduk.

***

Aşağı yukarı 1500 yıllık Ayasofya; iki imparatorlukta, önce kilise, Osmanlıda cami, Cumhuriyet döneminin bir kısmında cami, bir kısmında müze olarak kullanılmıştır. Bize ait topraklarımızda, bir sınıfa değil, tüm insanlığa MABET ve KÜLTÜR evi olarak hizmet etmiş zenginliğimizdir. Bir senedir, Ayasofya gündeme oturdu. Diyanet İşleri Başkanının elinde kılıçla, fethi çağrıştıran açılışı, arkadan; Ayasofya Baş İmamı Prof. Dr. Mehmet Boynukalın’ın “1921-1924 anayasalarında devletin dini İslam’dı ve laiklik yoktu. Cumhuriyet fabrika ayarlarına geri dönsün” sözleri ile…

İmam efendinin bahsettiği 1921-1924 Anayasasına bakarsak;

1921 Anayasası; “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir, idare usulü, halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmek esasına dayanır.” diyen birinci maddesi ile Türkiye’de rejim hem fiilen hem hukuken kuruldu. 1923’de yapılan değişiklikle Cumhuriyet’in adı konuldu. (Taha Parla, Türkiye’de Anayasalar, S.9 Sinan Meydan)

 1921 Anayasası; Osmanlı padişah ve halifesinin; saray hükümetinin, tüm siyasi, hukuki ve dini yetkileri elinden alınarak TBMM ve hükümetine devreder. 1921 Anayasası, 23+1 ek maddeden oluşup 7.maddesinde, dini İslam’dır, laik değildir. Çünkü ülkede o tarihlerde, padişah hem padişah hem halifedir. 29 Ekim 1923 Anayasasının 2.maddesine devletim dini İslam’dır maddesi eklenir. 10 Nisan 1928’de yapılan anayasa değişikliği ile; dini hükümler ve devletin dini İslam’dır maddeleri anayasadan çıkarılır. Yeminlerde Vallahi sözcüğü de namusum üzerine söz veriyorum şeklinde değiştirilir. Laiklik anayasaya 1937 senesinde eklenir. CHP’nin altıncı oku Laiklik’te 1937 yılında eklenir.

            ***

            16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan; Bandırma Vapuru ile Anadolu’ya; bir ulusun makus talihini değiştirmek için yola çıkan Mustafa Kemal, saray ve sarayın yalakalarına göre bir maceraperest olarak görülüyordu.  Almanların gazına gelen, Almanların “Enverland”ı Osmanlı’yı I.Dünya Savaşına soktu. O savaştan sonra da; Avrupa’nın “Hasta Adam” dediği Osmanlı, Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşmaları ile yok edildi. Osmanlı ordusu dağıtıldı, silahlarına el konuldu. Sevr’e göre de; Anadolu’da Osmanlıya, Fransa, İtalya, Yunanistan, İngiltere, Rusya, Bulgarlar ve Ermeniler çullandı. Osmanlıya İstanbul, Ankara, Sivas ve Çankırı gibi dar bir bölge bıraktılar. Osmanlı saray hanedanlığı İstanbul sınırları içinde kalacaktı. İtalya’da Vatikan örneği gibi…

            ***

            Ayasofya’nın Baş İmamı Sayın Prof. Dr. Mehmet Boynukalın, laikliğin kalkması için 21-24 anayasasına çok çabuk sarıldı ve sahiplendi. Son yıllarda Osmanlı’nın  durumunu bilmeden, veya kendi tarihlerini okumadan fikir yürütenlerden geçilmiyor. Mondros Mütarekesini, Sevr’i bilmeden kimse konuşmasın. Sevr’e göre Osmanlı, Yugoslavya gibi, parçalanmış, Anadolu’nun iki üç vilayeti dışında bir şey kalmamıştı.

            Kongrelerini yapan Mustafa Kemal, Ankara’da; 23 Nisan 1920 yılında ilk TBMM’sini kurduğunda da; İstanbul’da kukla bir padişah ve halife vardı. Mustafa Kemal, Müslüman olan bir ülkenin, elbette ki anayasasına İslam’ı yazacaktı. Mustafa Kemal 1928 yılında, devletin dini İslam’dırı kaldırdığında; İslamiyet’i tarikatlar, cemaatlerden kurtarıp, din ile devlet işlerini ayıran sitemi getirirken, tek kişinin hükmünde olan halifeliği kaldırıp, Diyanet Başkanlığı’nı kurdu. Bunu da Başbakanlığa bağladı. Öyle keyfi, sorumsuz bir kurumdan çıkarıp, ciddi, resmi bir kurum haline getirdi. Padişah, bilgisiz kadılar ve şeyhülislamların verdiği kararlar Anadolu’da nice ocakları söndürmüştür. “Şeriatın kestiği parmak acımaz.” yutturmacasıyla, nasıl şeriatsa? Onun yerine, adil hukuk sistemi gelmiştir. Bir profesör bunları nasıl bilmez. Hem de kendi ülkesinin kuruluş ve kurtuluşunu? Osmanlı ve medreseler, boşuna özlenmiyor aslında…

            ***

            Laikliğe karşı şeriat düzenine özlem DP iktidarı ile gündeme oturur. Mayıs’ta iktidarı ele alan DP’nin, bir ay sonra ilk iş olarak ezanın Arapçaya çevrilmesi; meclis sıralarında oturan DP’li vekiller, ezanın Arapçasını sesli olarak tamamlaması ile kabul edilir. Menderes; “Bu meclis isterse, şeriatı getirir.” sözlerini çekinmeden söyler. İktidarları adına; Osmanlı’dan bu yana, Pir Sultanlar asılır, Nazım Hikmetler sürgün, Sabahattin Alileri katlederken; Hızır Paşalar, Saidi Nursiler, İskilipli Atıf, Sait Mollalar itibar görürken, Necip Fazılların kumar borçları devlet kasasından karşılanır, Kadir Mısırlılarında cenazesi devlet töreni ile kaldırılır. Bu bizim millet olarak genimizde var. 17 Ocak 1995 yılında, ileride Cumhurbaşkanı olacak Abdullah Gül’de Atatürk’ün “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacak, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” sözünün karşılığı olarak da, “Türkiye’de laik düzen elbet bir gün bozulacaktır.” sözleriyle tarihe geçen cumhurbaşkanıdır. Bu beyanatlar, tarikatlar, cemaatler ve dış güçlere cesaret verecek ve harekete geçirecek aynı zamanda da suç teşkil eden ifadelerdir.

            **

            Bu gezegende, düzeni değiştiren ve yenisini kuran, üç büyük olay, tüm insanlığın kaderini ve yaşam biçimini değiştirmiştir. Fransız İhtilali, Rus İhtilali ve Mustafa Kemal’in başlattığı ANADOLU İHTİLALİ. Baştaki iki ihtilal, kendi içlerindeki sistemi değiştirmek adına kralını ve çarını indirerek düzeni değiştirir. Mustafa Kemal ise; padişahlığı, halifeliği ve 7 büyük devletleri dize getirerek, düzeni sağlayan büyük bir komutan, devlet adamı ve dehadır. Kendi topraklarındaki; her şeyi görmüş ve o mucizevi sözlerle “… memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar, gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde olabilirler…” gençliğe hitabesinde gençliği uyarmıştır. Gençler bunun farkında ki, ülke dara düştüğünde olacakları yerde yerlerini alıyorlar. 68-78 kuşağı gibi…

            26 ülkede heykeli, büstü bulunan Mustafa Kemal’in; kendi ülkesinde, siyaset adına heykelleri kaldırılıyor, çirkin hakaretlere maruz kalıyor. Herkes şunu iyi bilsin ki Atatürk; 5 büyük kıtada yaşıyor. Küba’dan Çin’e, Çin’den Avusturalya’ya, kadar İskandinavya’da, Norveç’te, İsveç’te ders kitaplarında okutuluyor, biz de ise çıkartılıyor. Öyle sanıyorlar… Atatürk; bir yaşam biçimi, yaşam kalitesi oldu tüm insanlığa…

            ***

            Anadolu topraklarında ve insanlarına ait ne güzel şey olduysa; 1923-1938 yılları arasında oldu. O 15 yıl ALTIN YILLARIDIR Anadolu insanının. 600 yıllık, Osmanlı’da padişahların hiçbir tanesi; Anadolu’ya ayak basmamıştır. Halifelik unvanını taşıyan padişah, halkı dini yasalara göre sadece cezalandırır. Özgürlüğünden, sağlığından, geçiminden, eğitiminden sorumlu olmamıştır. Padişahlardan bir tanesi dahi hacca gitmemiştir. Hac mevsiminde, padişahların kendileri yerine şişenin içinde sakallarından birkaç kıl teli ve Kâbe’nin örtüsü gönderilir. Al sana halife padişah! İki üç padişah dışında, ne anaları Türk ne de isimleri Türk ismi. Apartman daireleri gibi; 3.Ahmet, 3.Mustafa, 6.Mehmet. Sanki isim kıtlığı var gibi Arapça isimler…

            ***

            15 yıllık dönemden önce; ateş yakmaya kibrit, dikiş dikmeye iğne, yaptığı şerbete atacak şekeri olmayan Osmanlı ve Anadolu’da Cumhuriyetle birlikte 48 büyük devasa ihtiyaç fabrikaları kurulur. Uçak fabrikaları, demir fabrikaları, şeker, bez, tarım ile ilgili kooperatifler, bankalar, hastaneler, tiyatrolar, üniversiteler, halk evleri, köy odaları, imece kurumlar.

            ***

            Ne var ki; 1950’den bu yana iktidara gelen sağ idareler Atatürk’ün kurduğu Türk Dil ve Tarih Kurumunu ortadan kaldırıp; özelleştirme adı altında bin bir güçlükle kurulan fabrikaları değerlerinin çok altında sattılar. Bu da yetmedi; ihanet eden din bezirgânlarının adlarını; havaalanlarına, köprülere, caddelere, hastahanelere ve de eğitim kurumlarına vererek bu kişileri kahramanlaştırdılar.

            ***

            Atatürk emir verir; Ankara garına gideceksiniz, kravatlı, düzgün giyinen kişileri getirip, içlerinden liyakatli olanları memur yapacak, görev verilecek, der. Cumhuriyete, laikliğe, o yıllara, “reklam arası” “bir gecede dinimizden olduk” diyenler, acaba, doğru söylediklerine kendileri inanıyorlar mı? Yoksa? Cumhuriyet bu şartlar içinde kuruldu.

            ***

            Atatürk, sistemi çok sağlam kurmuştu. En başta Cumhuriyetçi ve Halkçıydı. Gözü sultanlıkta olmadı. Enver Paşa gibi düşünen bir yapıdan da nefret ederdi. Onun için, tüm düşüncelerini yansıtan ilkeleri; kurduğu partinin bayrağında; oklarla (Türkleri simgeleyen) sembolleştirdi.

            İnsanoğlu, devasa büyük kaya parçalarını, parçalayıp yok etmişlerdir, tarihten günümüze kadar. Lakin, büyük dağları yok edememişlerdir. Mecbur kaldıklarında, tünellerle geçmişlerdir dağın karşı tarafına. Bu örnekle, anayasanın, diğer maddelerini değiştirdiler kendi sistemleri adına.

            Ama ilk dört maddesini, değiştirmek isteseler de yapamadılar. Akıllarından çok geçmiştir. Şimdi, istenen de o olsa gerek. O dört madde örnekte verdiğim büyük dağlar gibidir, yok edemezler. O dört madde Erciyes, Ağrı, Nemrut, Uludağlara benzer. Kuruluş, kurtuluş, özgürlüğü, eşitliği ve kardeşliği simgeler.  Çanakkale’yi, Kocatepe’yi, Dumlupınar’ı, SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİNDE; MUSTAFA KEMAL’İN “SAKARYA MELHAME-İ KÜBRA= KAN SELİ dediği savaşın heybetini simgeler. O dört madde Anadolu’nun tüm aile yuvasından, mutlaka bir şehit verdiği, büyük büyük destanlarının heybetidir. Her aile derken, İskilipli, Atıf Hoca, Sait Molla, Kadir Mısırlı ve düşmanlarla işbirlikçilerden, Kuvayı Milliye’ye silah çeken Kuvayı İnzibatiyelerden ve de İzmit’de halk tarafından linç edilen, şimdi İngiltere Başbakanı; Alexander Boris Johnson’ın dedesi yere göğe sığdıramadıkları, padişahın dâhiliye nazırı Ali Kemallerden söz etmiyoruz. Anadolu Sakarya savaşını yaparken, İstanbul sarayında 61 yaşında padişah 18 yaşında bir cariye ile düğünü olan Vahdettin’den söz etmiyoruz.

            O ilk dört madde; tüm Anadolu insanının, özgürlüğü, ideali, geleceğidir. Anadolu insanının ulusal koruyucu gölgesidir. Ulusal İstiklal marşıdır, Çanakkale ve Ankara türküsüdür, Gençlik marşıdır, Dumlupınar ve İzmir marşıdır.

            ***

            İlk dört maddeyi değiştirmek isteyenler olacağını düşünmüş olacak ki, “MİLLİ EGEMENLİK, ÖYLE BİR NURDUR Kİ ONUN KARŞISINDA; ZİNCİRLER ERİR, TAÇ VE TAHTLAR YANARAK YOK OLUR” … “SULTANLIK, KORKU VE TEHDİDE DAYANAN BİR İDAREDİR. KORKAK, ALÇAK, SEFİL VE REZİL İNSANLAR YETİŞTİRİR. ARADAKİ FARK BUNDAN İBARETTİR” diyen Atatürk’ü, saygıyla ve şükranla anarken, yazımı; İsmet İnönü’nün yol arkadaşı için söylediği sözlerle bağlamak isterim.

AZİZ ATATÜRK, VATAN SANA MİNNETTARDIR.”…

 

reklam

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

İlginizi çekebilir

KARARGÂH AYASOFYA

KARARGÂH AYASOFYA

Özgün Haber Reklam Alanı
Özgün Haber Reklam Alanı
Tema Tasarım | AnatoliaWeb