Yeni adresimiz
Ana Sayfa Yazarlar 25.12.2020 1079 Görüntüleme

YAĞMUR DUASI

reklam

 Yağmur; kaynak sularının oluşmasında, ekonomimizde önemli yer tutar. Canlıyı yaşatan ve oluşmasında en büyük payı olan nimetlerin başında gelir. Edebiyatımızda da her dönemin, yazarların, ozanların esin kaynağı olmuştur. Şarkılarımızı, türkülerimizi, romantizmi yağmurla betimleriz ki; “Ben yağmurdan, yaştan değil, aşkından sırılsıklamım”… Her genç, sevgilisine, mutlaka söylemiştir bu şarkıyı. Daha da romantik olanlar, yağmur altında, keyif alarak; kol kola yürümüşlerdir. E… gençlikte böyle yaşanmalı aslında.

***

Yağmur, suyun; katı sıvı gaz hallerinden biridir. Gaz halindeki suyun gökyüzünde soğuk hava tabakası ile sürtünme ve kaynaşması sonucu gerçekleşen fiziksel doğa olayıdır. Bu olayların ilk başlangıcında; denizlerin, göllerin, ırmakların oluştuğu dönemlerde; ne canlı ne de bu afetleri yağdırmak için dua edecek insanlar vardı.

Pagan döneminde; Arabistan’da, 360 civarında tanrı ve tanrıça vardı. Bunların çokları, Mekke’de, Kabe’de korunurdu. Tek tanrılı dinler öncesi; pagan dönemi; Sümerlerde; İŞKUR, Babillerde MARDUK, Hititlerde; EZEN HEVAS, Yağmur Tanrısı. “Yağmur Bayramı” Bu tanrılara, kurbanlar kesilir, dualar okunurdu. Yahudilerin II.Mabet döneminde görülen, Hz.Süleyman’ın yaptığı duaya atfen, artık pagan ve tanrılara yapılan kurban ve dua geleneği de Araplarda AL-İLAH “Dünyanın yaratıcısı, havadan yağmur indirici, yerden dane çıkarıcı ve kabenin efendisi” diye, Tanrı NEBAT ve ATHTAR’a dualar edilir, kurbanlar kesilirdi.

Araplar bu dua ritüeline İSTİSKA derlerdi. Hz.Muhammedin dedesi ve babası bu geleneğe uyup, yağmur duasına çıktıkları halde; Hz.Muhammed putların tümünü kırıp yok ettikten sonra da; bu duaya çıkmamış sünnet olarak da bırakmamıştır. Kısacası, bu yağmur duası geleneği; Hz.Muhammedin peygamberlik öncesi olup, Müslümanlıkla da alakası yoktur. Medeni olmayan Bedevi Pagan geleneğini islamiyetin içine sıkıştırmak, yeni bir tartışma getirdi ki; Diyanetin 11 Aralık 2020 tarihinde: “Cuma günü tüm camilerde “Yağmur Duası” hutbesi okunacak” beyanı gazete ve tv ekranlarında; yılın son “FLAŞ HABERİ” niteliğini taşıdı. Ne amaçla yapıldığı bizi ilgilendirmese de; Hz.Muhammedin yapmadığı ve de uygun görmediği; PUT geleneği saydığı İSTİSKAYI Cuma hutbesine dahil edilmesi.

Büyük kıtalar arası çalışan gemiler ve küçük balıkçı teknelerinin önündeki radarlarda; haftalık, aylık olarak kaptanlar görebiliyor ve hatta; akıllı cep telefonlarında bile günlük ve haftalık hava tahmin raporları var. Günümüzdeki saygın din adamlarımız ille de yağmur duası yapılacak diye ısrar ediyorsa; bu coğrafyada yaşayan insanların kaderi olsa gerek. Acı olan ve basında tartışılan da aslında bu olsa gerek.

***

Türk halkı yağmur duasını, geleneklerinden birikimleri ile bilirler. Eğitimi düşük olan bölge ve yörelerinde; Güneş ve Ay tutulmalarında, gökyüzüne silah sıkarak devi veya şeytanı uzaklaştırmaya çalışırlar. Beyaz Perdede de; yağmur duası bir çok filmde işlense de; Şener Şen’in oynadığı Züğürt Ağa, Kemal Sunal’ın oynadığı Üç Kağıtçı filmlerinde özellikle olayı çok güzel dramatize ederler… Hele Üçkağıtçı da; Arif Hoca, halkı yağmur yağdırmak adına çok güzel soyar. Gözü açık hoca, şark kurnazlığı ile o yörenin en iyi, en rahat yaşayanıdır.

Başta tiyatrolar olmak üzere, arkadan gelen sinema, Anadolu halkının bilinçlenmesinde büyük katkıları olmuştur. Avrupa’da aydınlanmada en büyük pay tiyatrolarındır.Voltaire, Moliére, Shakespeare, Cervantes…Bu gerçeği gören Cumhuriyeti kuranlar ; Ülkenin her tarafında Halkevleri açarak, eğitim yaşını kaybedenler için, okuma, meslek kursları ve tiyatrolar açmıştır. Cıvıl cıvıldır Halkevleri…

***

Büyük Selçuklu ve Osmanlı da en güçlü dönemlerinde; Gazali ve benzeri din adamlarını fikir babası görürken; Astronomi, Tarih, Coğrafya, Matematik, Edebiyat bilgisine sahip Ömer Hayyam’ı ciddiye almazlar. Bir rasathanede sıkışıp kalır Hayyam. Ömer Hayyam’ı Batı keşfeder. Osmanlıda da zamanın padişahı ve din adamları Hezarfen Ahmet Çelebi’nin Galata Kulesinden Üsküdar Doğancılara kadar uçmasını, yine;  dine aykırı görüp, “Bu adam ilerde felaket getirir” düşüncesi ile Cezayir’e sürgüne göndermişlerdir.  Osmanlının bilim ve yeniliğe açık olmadığının en güzel örneklerindendir bunlar.

Gelişmiş ülkeler Ay’da sebze yetiştirirken, Mars’a ayak basmaya hazırlanırken ülkemizde sayısı iki yüzün üzerinde olan üniversitelerden maalesef herhangi bir hareket görülmediği yetmezmiş gibi, bir üniversitenin Öğretim Üyesi: “Üniversiteler neredeyse fuhuş evlerine döndü” diye beyanda bulunabiliyor. İnsan haliyle merak ediyor; bu kişi sınıfa girdiğinde; öğrencilerine nasıl akademik bilgiler veriyor? İşte Türkiye’de eğitimin fotoğrafı…

 

 

 

reklam

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

İlginizi çekebilir

HAYIR

HAYIR

Özgün Haber Reklam Alanı
Özgün Haber Reklam Alanı
Tema Tasarım | AnatoliaWeb