Yeni adresimiz
Ana Sayfa Yazarlar 28.10.2020 1139 Görüntüleme

BİZİM HİKAYEMİZ

reklam

         İnsanlık, özgürlüğün, barışın ve kardeşliğin, çağdaş ve mutlu yaşama, kolay gelmedi. 1789 Fransa ihtilalinde büyük bedeller ödeyerek, Cumhuriyet halk sistemine geçilmiş oldu. Bu hareket büyük ses getirdi ki, nice krallıklar monarşik sistemlerde yok oldu. Başlıca büyük devrimler, Fransız devriminden sonra, 1917 Rus İhtilali, 1919 Anadolu ihtilalidir. Mustafa Kemal’in başardığı ihtilal, mazlum milletlerinde; bağımsızlık hareketini başlatır. 1948 yılında Gandhi’nin Hindistan’ın bağımsızlığı, 1949 Mao’nun Çin’de başlattığı bağımsızlık savaşı. Bu iki devrimin liderleri; Mustafa Kemal’i örnek ve önderleri görürler. Gandhi: “Mustafa Kemal, İngilizleri yenene kadar, tanrıyı da İngiliz zannederdim” der.

Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Prof. Şahin Filiz’in Cumhuriyet Gazetesi 360° başlıklı röportajında; Türkiye’deki tarikat ve cemaatler hakkında verdiği bilgiler çok önemli e düşündürücüdür.

“Ülkemizi baştan aşağı çepeçevre sarmış, irili ufaklı yüzlerce tarikat var” 

“İyi cemaat- İyi tarikat yoktur; devletleşebilecek güce erişeni vardır, henüz erişemeyeni vardır.”

“Bu yapılar, Cumhuriyetimizin çağdaş değer ve birikimlerine İMANLARI GEREĞİ savaş açmayı “CİHAT” saydıklarından, bin bir çilelerle kurulmuş cumhuriyetin bütün kurum ve kuruluşlarını tüketmeye, akılları keserse FETÖ gibi darbe yapmaya, akılları kesmezse, Cumhuriyet kurumlarını da ele geçirmeye ya da halktan yetki almış seçilmişlerin yetkilerine ortak olmaya odaklanmış durumdadırlar. Ali Edizer belki de binlerce Edizer’i bu açıdan görmek, analiz etmek gerekir” Cumhuriyet Gazetesi 12 Ekim 2020

***

Görülüyor ki, Cumhuriyetin fil ayakları dediğimiz Yasama-Yürütme-Yargı

Zaafa uğradığında Cumhuriyet sisteminin içindeki zararlı güçler, güç kazanıp harekete geçiyor. Aslında hiçbirinin din ile samimi olarak alakaları yok. Hepsinin amacı: çalışmadan kazanmak, çokları büyük işletmeler, holding sahipleri. İnternette okudum. “Koç Holdingin 12000 çalışanı varken, tarikatlarda 52000 kişi. Bu kişiler nerelerde çalışırlar? Ne iş yapar, bilen yok” diye.

Cumhuriyetin her kurumu o günkü koşullarda çok zorluklar içinde kurulmuş. Yalnız bunun içinde en önemli kurumsa, eğitimdir. Okulların açıldığı hafta 4.sınıflarda; 3 saat olan matematik dersinin bir saati, din ve ahlak dersine kaydırılması, tarikatlarında söz sahibi olduğu anlamına geldiğini akıllara getiriyor. Bazı kişiler derken; iyi eğitim almış kişiler bile: ilim ile bilimi aynı anlamda görürler. İlim, ezberleme, öğrenme, inanmadır. Medrese eğitimi vs. Bilim ise: yaparak, yaşayarak, gözleme, deneye, düşünme ve sorgulamayla yapılan eğitim, öğretim işidir. Felsefe vardır, mantık vardır. Neden-Nasıl-Niçin?’lerin; olduğu, sorulduğu çağdaş ve düşünsel öğretisidir. Bilimin, felsefenin ve de saltanatın her türlüsünün yasaklandığı yer; insanların yaratıcılığına ipotek koymak demektir.

***

  Osmanlıyı çöküşe götüren sebeplerin başında; bilime değer vermeyip, ilahiyat konularla devleti yönetmeye kalkması olur ki; bunu da Yavuz Selim başlatır. Mısırdan dönerken, 2000 civarında; El Ezder medresesinin yetiştirdiği din adamlarını, getirip, devletin her kademesine yerleştirmek. Osmanlı bu uygulamadan sonra, duraklama, gerileme ve çöküşe geçmeye başlar.

***

Mondros Mütarekesi ve Sevr; Bilim ve tekniğin sayesinde gelişen batının:

geçmişteki acılarının intikamı olarak, Osmanlıya çullanmasıdır. Bugün bile o olayların bedelini bize ödetmeye çalışıyorlar. Bunun, özüne inecek olursak, hiç kimse yeni Osmanlı içinde hayaller kurmasın. Bağdat, Şam, Kudüs, Mekke, Medine, Mısır, Libya, Fas, Cezayir, Viyana, Belgrad, Atina ve Selanik dahi, bu yerler için; uğrunda milyonlarca verdiğimiz şehitlerimizin kanının aktığı o toprakların hiç biri şimdi bize ait değil. Pasaport ve vize ile geziyoruz.

Bizim hikayemiz; Çanakkale Savaşı ile başlar. 16 Mayıs 1919; Bandırma Vapuru ve 76 kişilik mürettebat “kelle koltukta” misali: işgal edilen vatan topraklarının kurtarılması için; Mustafa Kemal’in, strateji, program ve örgütlemeyi yapması için Anadolu’ya geçmesi gerekti.

***

Çok zorluklar içinde yapılan mücadelenin: ilginç ve göz yaşartan hikayeleri de     var. Okurken, gözyaşlarımı tutamadım. Erzurum Kongresi yapılmış, Sivas Kongresi hazırlıkları da tamamlanır. Mustafa Kemal, Erzurum kongresinde Mazhar Müfit’e 800 lira verir. Kendi parasıdır. Zaman içinde para biter, Kuvayı Milliyenin kasasında sadece 80 lira kalır. Sivas’a gidecekleri paraları yok. Bu arada, kafilede olan emekli binbaşı Süleyman Bey, Mazhar Müfit’in yanına yaklaşır. Özel konuşmak istediğini söyler. Benim birikmiş 900 liram var. Bu parayı size veririm ama bir koşulum var. Kimse duymayacak, ne Mustafa Kemal Paşa, ne de başkası. Mazhar Müfit, gözyaşlarını tutamaz, ağlamaya başlar. Merak içindeki arkadaşları sorduğunda: “Sivas’a hareket edilebilir. Yol paramız tamamdır.” der.

Şimdiki şatafatlı uçak filolarının ve zırhlı araçlarının hikayesi de burada başlar.

***

Tüm yapacağı programını da, stratejisini, örgütlenmeyi, hepsini sırası ile kayıt

altına alarak yapar ki, bu büyük zafer: böyle bir dehanın düşüncesinin sonucunda başarı ile sonuçlanır. Atatürk’ü, Napolyon’a benzetenler hep yanılmışlardır. Çünkü Atatürk yaptığı 11 savaşın tümünü kazanmıştır. 24 madalya, 7 Nişan sahibidir. Napolyon ve Enver Paşa’yı çoğu tarihçiler hayalperest olarak görürler.

Mustafa Kemal, yaptığı tüm savaşları kazanan komutandır. Kaybettiği savaş olmamıştır.

1920 yılında temelleri atılan, Türkiye Cumhuriyeti her yönü ile batıdaki uygar devletlerin seviyesinde olduğu gibi, bazı yönleriyle, kadınlara; seçme ve seçilme hakkı vermesinden dolayı çoğunun ilerisinde olmuştur. Batı devletleri, aydınlanmayı; Rönesans ve Reform hareketleri yaşayarak; bilimde, sanatta ve sanayi de ilerlemelerini tamamlarken, Atatürk Türkiye’si Osmanlının şeriat düzeninde 600 yıl bilime, sanata, teknolojideki gelişime karşı hep uzak ve tepkili kalmış. Din adamlarının: “günah ve haram” yönlendirmeleri ile etkin olmuşken: Atatürk devrimlerine bu toprağın insanları çoktan hazırmış ki, başarılı oldu. Osmanlı subaylarının da Atatürk önderliğinde kurduğu devlet, yapılan ve yenilikler; batıyı hayrete düşürdü. Ülke de ressam, şair, yazarlar: batı ile yarışır oldular. 10.yıl marşımızdaki, heyecan ve şahlanış gayet güzel anlatılıyor zaten.

Bizim hikayemiz aslında çok keyifli ve heyecan doludur. Bizim dönemimizde televizyonun 2 kanalı vardı. Siyah beyaz. İsmail Cem dönemi. Ne güzel programlar. Öğretici, eğitici, dizileri bile kaliteli. Ailenin birlik ve beraberliği, sevgi, saygı, türküler, şiirler duygu yüklü. Püfür püfür aşk, sevgi, vatan sevgisi…

Bu sevincimiz uzun sürmedi. Demokrasinin gereği çok partili sisteme geçiş, demokrasinin taçlandırılmasıdır aslında. Ne var ki, 1950 yılında iktidara gelen DP. Cumhuriyetin karşısına; bilime, çağdaşlığa yeniliğe karşı öyle bir programla çıktı ki; aslında bu Amerika ve Avrupa’nın sömürü programı olarak ülkedeki ulusallığı ve Cumhuriyetin bütün kurum ve kuruluşlarına Osmanlıyı da bahane ederek saldırdılar. FETÖ diye adlandırılan bir Amerikan Uşağı: devletin bütün kurumlarını yıkacak güçte nasıl olabilir? Arkadan devletin her kademesinde, görev alan, Valiler, Kaymakamlar, Hakimler, Savcılar… Bütün bunlar Amerika’nın Yeşil Hat ve Marshall yardımı projelerinin içindedir. Son olarakta: GATA’da görev alan Başhekim Yardımcısı Ali Edizer.

İşin ilginç olanı da: Hukuku hukukçular, Eğitimi eğitimciler, Meclisi meclisteki kişiler yıpratıyor. Hiç düşündünüz mü? Neden? Niçin? yapılıyor, bu güzelim ülkemize ve çocuklarımızın geleceğine?

Ne var ki: hakkında yapılan nankörlüklerin en büyüğünü ve en acısını: “Beni Türk hekimlerine emanet edin” diyen, Atatürk’ün evi sayılan GATA Başhekim Yardımcısı bir hekimden gelişmiştir.

Onun dışındaki canları pahasına hizmet eden tüm hekim ve sağlık çalışanlarına güveniyoruz ve saygı duyuyorum…

 

 

 

 

reklam

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Özgün Haber Reklam Alanı
Özgün Haber Reklam Alanı
Tema Tasarım | AnatoliaWeb